1984 – Büyük Gözaltı

0
1967

3 Nisan akşamı İzmit’te, Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde Perdeci Oyuncuları’nın “1984 Büyük Göz Altı”adlı oyununu izledim. İzlenimlerimi paylaşmak isterim.

İlk önce uzun uzun okumak istemeyenler için kısaca anlatayım; oyun en son cümlesine kadar, “idare eder” diyebileceğimiz bir kıvamdaydı ancak son cümlesi için izlenmeye değer bir oyundu.

Şimdi daha ayrıntılı bir incelemeye başlayabiliriz. İzlenimlerim sadece oyunla ilgili değil aslında Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (Kısaca Şehir Tiyatroları diye bahsedeceğim) hakkında da bir takım izlenimlerim oldu, onları da paylaşacağım. Ayrıca oyun izleme kültürü adına da bir iki şeyi sizinle paylaşmak isterim.

Öncelikle tiyatro binasına girdiğimizde oyunun o binada olup olmadığını anlamak zordu. Çünkü bir tek afiş dahi yoktu. Broşür v.s. aradım ama o da yoktu. Oyun hakkında bir eleştiri yazısı kaleme alacağımdan, bir ön bilgilenme iyi olur diye düşünmüştüm ama herhangi bir şey bulamadım oyun hakkında. Garip bir durum. İçeride sonuçta Rutkay Aziz ve Taner Barlas sahne alacaklar ama dışarıda tek bir belirteç yok. Bunu hatırlamak üzere şimdilik bir kenara koyalım.

Sponsorlu

Oyuna gelecek olursak, öncelikle söylemek gerek ki eğer “1984” romanını okumamışsanız ya da en azından filmini izlememişseniz olaya biraz yabancı kalabilirsiniz. Zaten hala okumadıysanız eseri mutlaka okuyun elbette. 

Oyun başladığında ilk rahatsızlık veren şey mikrofon kullanımı oldu. Sahnede mikrofon kullanmak her zaman zor bir iştir. Gereksiz bir takım sesler fazlaca büyür. Öyle de oldu. Neden acaba diye geliyor insanın aklına ama Taner Barlas ve Rutkay Aziz artık çok yaşlanmışlar. Bu etki Rutkay Aziz’de daha çok görülüyor. O nedenle neden mikrofon kullanıldığı anlıyoruz bir süre sonra. Yine aynı nedenden olsa gerek sahnede aslında çok üstün bir performans da görmedik oyunculuk adına. Genellikle vasatın biraz üstü diyebiliriz oyunculuklar için. İlk perdenin sonunda minik bir tiratla oyunu yükseltip araya girmek de akıllıca olmuş. 

Elbette ki kitabın oyuna aktarılması sırasında bazı aksilikler de yaşanmış. Zaten bu en zor şeylerden biridir. Kitabı filme ya da sahneye aktarmak, ister istemez biraz kısaltmak ve hızlı geçmekle mümkün olur. O nedenle eğer kitap hakkında bir fikriniz yoksa oyun pek bir şey ifade etmeyebilir…di…

Orwell Tekperde.com
Eser, 1984, George Orwell

Aslında bir oyun eleştirisi yazıyor olsam, daha çok şey söyleyebilirdim oyun hakkında. Eleştirilecek çok yönü vardı çünkü. Ancak bir oyun eleştirisi yapılırken, oyunu bağlamından koparıp tek başına eleştirmek için, oyunun içinde yer aldığı bağlamın (ki bu örnekte bu bağlam, Şehir Tiyatrosu ve seyirciydi) oyunu etkilememesi gerekir. Eğer bu etkileri gözden kaçırırsak, yeterince objektif bir eleştiri yazılmamış olur.

Örneğin sahnedeki yükselti. Oyunun başlangıcında notlar alırken, bu yükselti kafama takılmıştı. Acaba nasıl kullanacaklar diye düşündüm. Daha sonra birkaç kez daha not aldım. Ama baktım ki oyunda yükselti hiç kullanılmıyor. Hiç etkisi yok yani. O yükseltiyle ilgili bir şeyler de yazmıştım aslında ama 6 Nisan’da izlediğim yine Şehir Tiyatrosu’na ait bir oyunda aynı yükseltiyi görüm. (Eleştiri yazısını yazmak birkaç günümü alıyor, bu arada 6 Nisan akşamı oynanan oyuna da gitmiştim.) Yanındaki panellerle birlikte üstelik. Açıkça başka bir oyunun dekoru. Yani inanılmaz bir şey ama “1984 Büyük Gözaltı” oyunu için, var olan dekor kaldırılmamış. Belki, okuyunca tam olarak idrak edilemiyor olabilir ama bu büyük bir saygı sorunu barındırıyor. Nasıl olur da bir oyun, başka bir oyunun dekoru üzerinde oynanabilir. Sahnede Rutkay Aziz ve Taner Barlas gibi ustalar varken hem de. Herhalde o dekoru kaldırmayan arkadaşlar bu iki ismin oyunlarını izleyerek, onlara hayran olarak büyümüşlerdir. Belki bu işe o yüzden başlamışlardır. Ama herhalde başka korkuları olacak ki, dekoru kaldırmaya gereksinim duyulmamış. Sonra bu oyunun iki defa ertelendiği, tarihinin ötelendiği geldi aklıma. İnatla oyunu beklemiş ve sonunda 3 Nisanda gidebilmiştik. Herhalde bunlar bize bir şeyler anlatıyor. Ertelemelerin sebebinin çok normal şeyler olmadığını anlıyorsunuzdur herhalde. 

Dekor kaldırmamak, afiş asmamak, oyunu ertelemek,oynanmasını istememek. Tiyatrodan bu korku neden? İşi tiyatro yapmak olanların, tiyatronun yanında durmasını beklerdik bir takım korkuların esiri olmalarını değil. 

1980 öncesinde gizli oyunlar oynanırmış. Akşam saatlerinde suya sabuna dokunmayan bir oynandıktan sonra, hiç reklamı yapılmayan sadece belirli kişilerin bildiği gizli oyunlar. Kulaktan kulağa yayılır, bilenler gelir izlermiş. 3 Nisan akşamı da öyle bir hava vardı Şehir Tiyatrosu’nda. Herhalde 1984 romanı uyarlamasının daha gerçekçi olması için böyle yapıldı. Çünkü romanda ve oyunda anlatılan gibi bir “bağlam” vardı dışarıda. 

Bu ortamda elbette sağlıklı bir oyun eleştirisi yapılamazdı. Kaldı ki seyircilerde de enteresan davranışlar gördüm. Bir eleştiri yazısında seyirci eleştirilir mi emin değilim ama izleme kültüründe bir sorun olduğu aşikar. En azından o gece orada toplanan seyirciler için bu geçerli. En ön sırada elinde karton bardakla kahve içerek oyun izlemek? En amatör oyunlarda bile yapılmayacak bir saygısızlık ama az önce de dediğim gibi sahnede iki usta var, emekleri yadsınamaz bu insanların. En azından onlara saygı duyulmalıydı. Açık bırakılan sahne kapısına değinmiyorum bile. Karanlık sahnelerde, merdiven ışığıyla aydınlanan sahne? Bunlar açık bir saygı sorununun göstergesi. Perde arasından sonra elinde çayla oyun izleyen seyirciler de vardı tabi. Tamam, yıl 2023 her şey biraz gevşedi ama… Bu kadarı saygı sınırını zorluyor. Sonra elbette ki sahnedeki insanlarda olağan üstü bir performans beklemek yanlış olurdu. Oyunun içinde olduğu bağlam, hiç de oyun oynamaya elverişli değildi. Ona rağmen sahnede yine de oynayan oyuncuları tebrik ederim. Tüm bu bağlam sorunu nedeniyle oyuncuları tek tek eleştirmeyeceğim. İçinde bulundukları şartlarda yine de sahneye çıkma azmi alkışlanmaya değerdi.

O ya da bu şekilde aslında sahnede çok da iyi bir oyun izlemedik, biraz hızlı geçişler ve idare eden oyunculuklar gördük. Ancak, oyunda edilen son cümle oyunu öyle bir hale getirdi ki… Tüm eleştiriler, tüm saygısızlıklar, her şey bir anda anlamsız kaldı. Taner Barlas oyunda değil ama son cümlede öyle bir enerji gösterdi ki, bu “anlatılmaz yaşanır” denecek anlardan bir tanesiydi. Sadece bir cümle ve her şey bir anda tersine döndü. Tüm oyunu unutuldu ve son cümlenin enerjisi tüm salona yetti de arttı bile. Neden bu insanların hala sahnede olduklarını ve aslında nasıl oyuncular olduklarını o cümleyle anlamış olduk. Oyuncular hakkında eleştiri yapmayı biraz da bu yüzden istemedim çünkü bazen bir oyuna sadece bir cümleyi duymak için gidersiniz. Bu bir cümle tüm beklentinizi karşılar. O nedenle, eğer şehrinize bu oyun gelirse mutlaka gidin ve o son cümleyi bekleyin. İnanın kendinizi birden ayakta oyunu alkışlarken ve boğazınız düğümlenmiş hayran hayran sahneye bakarken bulacaksınız.

Sahnelerde görüşmek dileğiyle.

Oyunun Künyesi
Eser: George Orwell
Yönetmen: Rutkay Aziz
Uyarlayanlar: Robert Owens, Wilton E. Hall, William A.Miles
Çeviri: Artun Özsemerciyan, Celal Üster
Kurgu: Taner Barlas
Dekor ve Kostüm Tasarım: Metin Deniz
Müzik: Cahit Berkay
Reji Asistanı: Andaç Sayın
Işık Tasarım: Mahmut Özdemir
Projeksiyon Oyuncuları: Ali Gül, Gülşah Kıray Barlas, Ezgi Erdilek, Aykut İşpir, Bekir Akbaş, Özgür Can Akbaş
Oyuncular: Rutkay Aziz, Taner Barlas, Ekin Aksu, Özcan Alpar, Levend Yılmaz, Ebru Saçar, Hüseyin Demir, Hüseyin 
Tür:Trajedi & Dram
Seanslar
Afiş
Reklam

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz