Orwell’ın “1984“ü okuması zor bir kitap iken, onu bir de oyunlaştırmak bence en başta cesaret isteyen bir iş. Neden derseniz: Tiyatro gibi imkanları sinemaya kıyasla kıt bir mecrada meseleyi doğru aktarabilmek güç. Kitabı hiç okumamış izleyiciye anlatım daha da güç. Distopik işlere mesafeli izleyiciyi de elerseniz makas daralıyor.
Kitabı yarıda bırakanı çok duydum, (biri de ben olmak kaydıyla) sebat edip, güç bela bitirenleri biliyorum. Hâl böyle olunca filmini izlemeye yeltenmemiştim bile. Söz konusu tiyatro olunca işler değişiyor. İlk kez Aysa Prodüksiyon‘dan izlemiştim 1984’ü ve malesef kitaba koşut bir lezzetsizlik kalmıştı bende. İzlediğim ikinci sahneleme Nilüfer Kent Tiyatrosu‘ndan geldi. NKT, “Daltaban efekt” ile güzel işlere imza atıyor. O sebeple oyuna dair motivasyonum gayet yüksekti. Değil yanılmak, müthiş bir oyun izledim. Şimdi beğenimi biraz olsun gerekçelendirmek zamanı ve bunu bir soru sorarak yapmak istiyorum:
Bu oyunu neden izlemelisiniz?
“Özgürlük, iki kere iki dört eder diyebilmektir. Buna izin verilirse, arkası gelir.” den yola çıkarak, en gözle görülür doğruların bile ters yüz edildiği dönemlerde özgürlüğe tutunmak, “Özgürlüklerini savunmayanların ödediği bedel ağırdır” diye düşünerek tuttuğumuz yolda ısrar etmek için,
“İktidarın tadını alanların önemli bir kısmı, bu konumu kaybetmemek için deri değiştiren yılanlar gibi her gün başka kimliklere bürünürler”den yola çıkarak, hiçbir şeye saplanıp kalmadan, hiçbir gücün zehrine kapılmadan her zaman “ayık”olmak için,
Ama belki de en çok “Bir gün karanlığın olmadığı bir yerde buluşacağız”dan yola çıkarak, en kötü günlerde bile umuda tutunmak için.
Orwell’ın 1949 yılında yazıp (dönem siyasi tarihini ve kendisinin sosyalist kimliğini göz önünde bulundurun), 1984’ü imleyerek tasarladığı bu “kötücül” gelecek keşke sadece romandaki “Okyanusya” halkının meselesi olsa. Yazara has ifadelerle “YOKKİŞİLEŞTİRLEN” toplumların “BÜYÜK BİRADER“i her yerde.
Kitabın meselesinden oyunun unsurlarına gelelim ve bu noktada şu ara başlığı atmama izin verin lütfen:
KİTABINDAN GÜZEL OYUN
İddialı bir başlık ve ama reji de iddialı:)
Öncelikle, ekip Bursa menşeli olunca ya oraya gitmeniz ya da onların turneye çıkmasını beklemeniz ve tükenmeden bilet alabilmeniz gerekiyor. Neyse ki kendilerini Üsküdar Musahipzade Celal Sahnesi‘nde yakalayabildim. İzledikten sonra, iyi ki o sahnede izledim diye de düşündüm. Orwel’ın bize sunduğu dünyayı orada kompakt bir şekilde sunma imkanı bulmuşlar. Dekor o sahneye ebatça uyarlandı mı bilmiyorum ama benim gördüğüm adeta oraya uygun kurulmuş bir sistem.
Oyun/mekan ilişkisini önemsiyorum. Mekan, bir oyunu +/- yönde etkiliyor. Bu minvalde “keşke her oyun her yerde oynanmasa” bencilliğinde bir cümle kursam kızmazsınız değil mi? 🙂
Dekorun her bir detayı, kurulan o dünyaya çok yakışmış, akılcı ve pratik. Oyun başında “ışık duyarlılığına” karşı uyarı veriliyor, ben de ışık hassasiyeti olan biriyim ancak benim bir rahatsızlığım olmadı. Bilakis büyünün en net tamamlayıcılarından biri idi. Aynı şekilde kostüm, aksesuar, maske başarıyla uygulanmış. Öyle ki özellikle kırmızı ve siyah kostümlere bayıldım. Müzik, ses efekti, dijital fon, hareket düzeni, her bir oyunculuk performansı, işin bütününde reji, beni bazı anlarda ürkütüp, bazı anlarda “insanlığın haline” dertlenip gözümü dolduracak denli etkiledi.
Oyunun “101 numaralı odası“nda geçen sahneleri fazla bulanlar olabilir. Bu “sertlik” bence lazımdı ve gayet yerinde oldu.
Matineleri tercih etmem, o vaktin seyircisi genelde konsantrasyonumu bozar. Uzun yıllar sonra ilk kez matinede olduğumu unuttuğum bir oyun oldu. Sinema etkisinde oyuna nadiren denk geliniyor, bu oyunu o kapsama alabiliriz ki bu benim için çifte bir etki demek.
Ezcümle, emeği geçen herkese:
Bana DOT’un, bir döneme damga vuran işlerinden aldığım lezzeti hatırlattıkları; bu zamanda pek rastlamadığımız kalite ve özende bir buklet sundukları; zoru başarıp, kitaptaki dünyayı sahne üzerinde daha anlaşılır ve bu kadar kudretli bir şekilde sundukları; izleyici tarihime unutulmayacak bir oyun ile iz bıraktıkları için teşekkürler.
Oyunun Künyesi Eser: George ORWELL’in 1984 Romanından Oyunlaştıran Robert ICKE ve Duncan MACMILLAN Çeviren: Ayberk ERKAY Yöneten: Murat DALTABAN Yardımcı Yönetmen: İbrahim Ersoylu Koreografi: Tan Temel Dekor Tasarım: Cem Yılmazer ve Burak Etöz Kostüm Tasarım: Tomris Kuzu Müzik Tasarım: Oğuz Kaplangı Işık Tasarım: Cem Yılmazer Video Tasarım: Okan Temizarabacı Maske Tasarım: Aslı Akıncı, Tevfik Çelebi, Dükkan ül Hayal İllüstrasyon Tasarım: Mehmet Akçakoca Oyuncular: Adem Mülazim, Gizem Güçlü, Barıs Ayas, Batuhan Pamukçu, Gökhan Kum, Mert Tiryaki, Oğuzhan Ayaz, Pınar Hande Ağaoğlu, Cihat Temel Konuk Oyuncular (Video): Murat Daltaban, Halil Küreş, İbrahim Ersoylu, Mesut Özsoy Topluluk: Nilüfer Kent Tiyatrosu Tür: Trajedi & Dram Seanslar Afiş