“Ahretlik” tabiri beni hep çocukluğuma götürür. Halam ve onun, altın dişleri ile hatırladığım yakın arkadaşı Necla Teyze gelir aklıma. Birbirlerine “ahretlik” derlerdi. Bilmezdim anlamını, kan kardeşi olmak gibi bir şey her halde diye düşünürdüm ki büyüdükçe bunun isabetli bir çocuk yorumu olduğunu anladım.
Batı dünyasının “sisterhood” müessesesi ne ise, eski zamanlarda “ahretlik” o idi. Yani “dünya ahiret kardeşimsin” demenin kestirmesi. İçinde dünya ve ahiret alemlerini harmanlamış bu bağlılık yemini gibi duran tabiri artık hiç duymaz oldum. Ta ki oyunun adını görene kadar.
Yolo Yapım’ın ilk oyunu “AHRETLİK” beni önce adıyla, sonra onu tamamlayan afişi ile çekti. Afişte, kılık kıyafeti ile tam tekmil çocukluğumda tanığı olduğum “ahretlik”ler vardı. Bende merak duygusunu körükleyen, oyuncuların yüzündeki maskeler oldu. Maskeli oyunlara aşinayım ama..”Ama”sına birazdan değineceğim.
Özellikle okumak istemedim tanıtım yazısını. Tam da buraya kadar yazdığım çağrışımlarla gittim oyuna. Peki beni ne karşıladı ve işin finalinde ne hissettim?
Naftalin kokan bir dekor, her bir ayrıntısını tek tek süzdüm; duvardaki çerçevelenmiş el işleri, eski tip duvar kağıtları, yanında fihristi/not defteri ile çevirmeli telefon, yorgun zigonlar, eprimiş halı, dantel örtüler, ilaç kutuları, tansiyon aleti vb. İki duvar, bir kapı totalde üç plakadan kendine bir hane yaratan dekoru çok sevdim. Buna mukabil ışık, özellikle gündüz/ gece ayrımını vurgulayan uygulamalar hoştu. TV izleme sahnelerinde seçilen program alıntıları acı acı güldürdü 🙂
Ve gelelim sahnedeki iki kadına, bu noktada konuya:
Farklılıklarını, giyim tercihleri, tarzları ve gündelik yaşam pratiklerinde gördüğümüz, aynı evi paylaşan, yaşını almış iki kadın ve onların, sürekli evde geçen yaşam rutinleri ile açılıp ilerliyor oyun. Bu kısım gayet neşeli, esprili, sevimli. Giriş gelişme bu ancak sonuca giden yolda öyle bir kırılma yaşanıyor ki burada hissedilen hüzün (bu asla, bayram dönemi yayınlanan şeker reklamlarındaki sömürü hüznü değil) yerini şahane bir umuda bırakıyor. Umuda geçişteki simge objeleri çok sevdim: çiçek ve balon ki balon, afişin de incelikli bir detayı.
Maskeli oyunlara (özellikle de Yiğit Sertdemir projeleri geliyor aklıma) aşina olduğumu söylemiştim, söylerken de bir “ama” koymuştum. Maske var, haliyle mimik yok. Maske var AMA ses yok, söz yok. İşin zorluğu ve tadı tam da burada. Hazal Şahin ve Gamze Güzel’in, salt beden dili ile, minicik iki göz noktasından rol kurup, sınırlı oksijen ile bunca duygu geçişini yaşatması gerçekten büyük başarı.

Maskeye bunca değinmişken; kostüm, maske tasarımında aşina olduğumuz bir isim var, Candan Seda Balaban. Pek çok oyunda maske, kukla, sahne tasarımlarının tanığı olduğumuz Candan Seda Balaban bu oyunun ayrıca yönetmeni. Oyuncu, yönetmen birliğinden o kadar naif, incelikli bir iş çıkarmışlar ki bakın aklıma neler düşürdüler:
Şimdim ve potansiyel yaşlılığım için inandığım doğru bir kez daha gösterildi bana. Yaşı, yaşamı ne olursa olsun, insan ruhunun, en ufak hoşlukla nasıl şahlandığı, kendisini ve çevresini dönüştürebilecek gücü tazelediğine dair inancım pekişti. Bunun için “gelsin beni bulsun” diye beklemeden, hoşluğu bizzat kendimizin yaratabileceğinin altı çizildi. Ahretliklerin birliğinden kuvvet doğar, o da değişimin umudun muştulayıcısıdır mottosu güzel bir örnekle vurgulandı.
Çok özel, kıymetli bir iş olmuş. Emek sahibi herkesi kutlarım. Oyunları uzun soluklu, alkışları bol, yolları açık olsun.











Oyunun Künyesi Yönetmen: Candan Seda Balaban Oyuncu: Hazal Şahin, Gamze Güzel Yapımcı: Melis İşiten / Yolo Yapım Asistanı: Hazal Erdal Yapım Koordinasyon: Ceren Sevinç / Berk Bekar Asistan: Ebru Sayar Reji Asistanı: Lena Seren Kostüm Tasarım: Candan Seda Balaban Dekor Tasarım: Cihan Aşar Işık Tasarım: İsmail Sağır Müzik: Savaş Balaban Teaser / Afiş Fotoğrafları: Tolga Bayraklı Sahne Amiri: Mesut Kaya Topluluk: YOLO Tür: Komedi, Deneysel & Absürd Seanslar Afiş