Şahika Tekand‘ın yazıp yönettiği, Yiğit Özşener’in oynadığı ‘Aşınma‘ oyununu Alan Kadıköy’de, tam da oyunun ruhunu içine alan o karanlık sahnede izledim. Performatif sahneleme ve oyunculuk yönetimi ile harmanlanan, ışık ve müzikal komutlar eşliğinde metne katkı sağlayan farklı bir sahneleme tekniğiyle karşılaştım.
Oyun ekseninde bizlere “asıl korku, korkmaktan korkmak! “diyor. Beni çok etkileyen ve duyguyu bize tam olarak bu şekilde yaşatmak istediği için, nefes almadan oynadığını düşündüğüm, Yiğit Özşener’in monologlarında anlam bulan, muazzam sözleri yazmak istiyorum.
“Bütün bu olanların birine bir faydası olacak mı? Hadi benim artık yapacağım çok bir şey yok diyelim, hadi benim hatalarım, korkularım yakamı bırakmayacak diyelim. Peki bu korkularımı içime salan? Ona ne olacak? Sapasağlam, dertsiz, bana çektirdikleriyle mutlu, gamsız, hiçbir korkusu olmadan her şeyi, ardında bırakıp gidebilecek mi? Hayır! Eminim bana bunu yapan da korkuyor! Aslında zayıf noktalarımız birbirine benziyor. Evet! Tabii korkmamak mümkün değil! Sürekli kendimizden uzak tutmaya çalıştığımız, görmezden geldiğimiz, ona kulak vermemek, varlığını ve orada olduğunu inkâr etmek için her şeyi yaptığımız o Allah’ın belası gerçek karanlığın içinden gözünü dikip izleyen, varlığı inkâr edilemeyecek hale geldiğinde de bütün çıplaklığıyla ortaya çıkacağı zamanı bekleyen, sabırlı bir hayalet gibi beni korkuttuğu kadar, bana bunu yapanı da korkutuyordur.”
Oturduğunuz yerde sarsılacağınız, kendi içinize, korkularınıza, öğretilmiş doğrulara sıkışıp kalacağınız bir oyun sizleri bekliyor. Yiğit Özşener’in bu tek kişilik şahane performansı zaten kendisine çok sayıda ödül getirdi, zekasına hayran olduğum bu adamı tiyatro sahnesinde izlemek benim için mükemmel bir deneyimdi.
Oyun, izleyiciyi son derece rahatsız eden bir ışık oyunuyla başlıyor. Birkaç dakika odaklanmakta zorluk çekiyorsunuz. Oyuncunun, tıpkı yaşadığımız dünyada hapsolduğumuz köşeleri, dar bir çerçevede yaşadığımız, yaşamak durumunda bırakıldığımız durumları, istemesek de törpülenerek aşındığımız, hapsolduğumuz aynılıkları, kabul edilebilir olmaya çabaladığımız duraklarımızı ses oyunlarıyla süsleyerek, siyah bir çerçevenin içinden aktarıyor bizlere.
Aşılması imkânsız olan çocukluk yaralarımızı, kimi zaman okuduğumuz kişisel gelişim zırvalarının, gerektiği anda asla geçerli olamayacak hayali evrenini biliyor oluşumuzu tokat gibi çarpıyor yüzümüze.
Müzikal komutlarla oyuncuya yön veren, bizi de herkes gibi olmaya yönelten o kabul görme telaşımızı bir çırpıda ve adeta yetişmeye çalıştığımız bu hayat gibi hızlıca aktarıyor.
55 dakika boyunca, oyunu anlama telaşında sürüklenip gidiyorsunuz. Kimi zaman güncel kimi zaman felsefi okuma gerektiren bilgi harmanına bodoslama dalıyorsunuz. Ben ne izledim diyeniniz de olacaktır mutlaka. İyi kurulu oyun düzeninde ilerleyen metinden ziyade sayıklama gibi yazılmış.
Neyi anlattığını tam olarak oyun bittiğinde kestiremeseniz de sizi sarstığı yer, emin olun anlaması gerektiğini anlıyor. Bir süre iç hesaplaşmaya itiyor izleyenleri.
Tiyatro oyunundan ziyade, tek kişilik bir şölen, muazzam bir çalışma, üzerinde emek harcanmış bir metin. Bu şöleni bizimle buluşturan Stüdyo Oyuncuları ekibine teşekkür ederim.
Oyunda kullanılan müzikli komutlar, Zeynep Gedizlioğlu bestelerinden alıntılanmıştır.
Oyunun Künyesi Yazan ve Yöneten: Şahika Tekand Sahne Tasarımı: Esat Tekand Yönetmen Yardımcıları: Verda Habif , Gözde Kesgin, Nilgün Kurtar Prodüksiyon Amiri: Murat Ersan Uygulayıcı Yapımcı: Duygu Bayram Oyuncu: Yiğit Özşener Işık Masası Oyuncuları: Nilgün Kurtar, Verda Habif , Altay İcimsoy, Gözde Kesgin Oyunda kullanılan müzikli komutlar, Zeynep Gedizlioğlu bestelerinden alıntılanmıştır. Topluluk: Studio Oyuncuları Tür: Trajedi & Dram Seanslar Afiş