Bi’iz Tiyatro’dan DÖRDÜNCÜ AY

Töre üzerinden işlenen namus cinayetlerinin ülkemizdeki sembol ismi Güldünya Töre. Akrabası tarafından cinsel istismara uğrayıp hamile kalan, nihai noktada ağabeyleri tarafından öldürülen  Güldünya’nın hazin yaşam öyküsü yakın zamanda,  İstanbul Şehir Tiyatroları tarafından “Gül’e Ağıt” ismiyle sahnelemişti. 

Olayın kendisi ziyadesiyle dramatik iken, İBBŞT mevcut duyguları daha da kanırtarak, işi biraz yerli dizi kıvamına getirmiş “ciğerimizi sökmüştü”. Evet oyun sonrası tam da bu tabiri kullanmıştım. 

Bu akşam Bi’iz Tiyatro’dan DÖRDÜNCÜ AY oyununu izlerken gayriihtiyari “Gül’e Ağıt”ı hatırladım zira bu oyunu, bir nevi onun İsveç versiyonu gibi düşündüm.  Bu sebeple aynılıklardan ziyade “farklılıklara” değinmek isterim:

Oyunun yazarı Björn Boström İsveçli. Eser daha önce ülkemizde Devlet Tiyatroları bünyesinde sahnelenmiş. “Alina” adıyla sinemaya da uyarlanmış. Sinema versiyonunda konu, daha farklı ve açıkçası kendi adıma daha cazip işlenmiş.

Bu akşam izlediğim oyundaki hikaye, ailesini kaybetmiş, hayatlarını,  göç ettikleri İsveç’te sürdüren Türk bir ağabey/ kardeşin (Erkan/Seher) gerçek yaşamı üzerine kurulmuş. Böyle olunca  içerik noktasında işin içine farklılık noktasında hem göçmenlik unsuru hem de gurbete uyumlanma konusu giriyor. Ailenin gelenekçi bayrağının taşıyıcısı Erkan’a karşılık özgürlükçü Seher. Bu da gurbet adaptasyonunda ayrı bir çatışma konusu içeriyor. Gerçi hiçbir farklılık mutlak acı sonu değiştirmiyor.

Baysan Pamay’ın kaleminden başka bir yazı

Fiziksel farklılıklara da değinmek isterim:  Özellikle gelenekçi yapıdaki “gurbetçi” insanımız, hane içinde, memleket rüzgarı estiren, ana vatan çağrışımlı dokunuşları tercih eder. Bu temaya sahip filmlerde bunun net örneklerini görürüz. Burada konu edinilen iki kardeşin daha genç kuşak olması, yazarın İsveçli oluşu ve elbette yönetmen tercihi ile daha kuzeyli bir dekor, hareket tasarımı gördüm. Dahası oyunun bazı sahnelerinde Kuzey Avrupa Sineması durağanlığı gözlemledim. Ama gelin görün ki söylemler buram buram Anadolu. Bu yüksek kontrast anlamlı.  Ancak öte yandan, anlıyorum; yansıtılmak istenen sorunun bizi götürdüğü yer, çıkış noktası, bu atalardan miras (!) gelenekler, kökler ve sonraki kuşaklara aktarımları. Tamam ama bunun, klişe jargondan uzak bir formülü olmalıydı diye düşünmeden edemiyorum.

Diğer bir deyişle;  ister töre çıkışlı olsun, ister bireysel maraz, maalesef süregelen kadın cinayetleri konusunun aktarımında, sorunu söylemede farklı ve yeni bir biçim, dil aradığımı bir kez daha fark ettim. Eserin orijinaline sadakat sınırlarını, uyarlamada ne denli esneyebileceklerini bilemiyorum. Bu nedenle beklentim ancak özgün bir eserle karşılanabilirmiş gibi bir çıkarımda bulunabiliyorum. Bu da dip toplamda beni; rolüne konsantre oyunculuklar, dekor, ışık, müzik, afiş, teaser başta olmak üzere hoşuma giden pek çok unsura rağmen, izlediğim oyunun kendisine mesafeli kıldı.

2023 başında sahnelenmeye başlayan oyun  10 Mayıs itibarıyla sezonu kapadı. Farklı işlerden bildiğim kıymetli emek sahiplerinin yeni sezonda yolları açık olsun.

Oyunun Künyesi
Yazan: Björn Boström
Çeviren: Şaziye Dağyapan
Yöneten: Yarkın Ünsal
Oyuncular: Esra Erdemir ,Serhat Barış
Dramaturg: Eylül İdiman
Danışman: Psikolog Dr. Duygu Buğa
Müzik: Özge Arslan – Ekin Eti
Dekor ve Kostüm Tasarım: Selenay Fidan
Işık Tasarım: Alev Topal
Hareket Tasarım: Orçun Okurgan
Afiş Tasarım: Alpgiray Kelem
Reji Asistanı: Ceren Çiçek
Işık Kumanda: Aslı Dinci – Ra Yavuz
Teaser: Burak Alsancak
Fotoğraflar: İsmet Ege Tonbul
Seanslar
Afiş
Temsilertesi
Temsilertesi
Sanat ve sanatçının dostu, tiyatrosever

içerik ekle

sitemizde yayınlanmasını istediğin haber, eleştiri ve değerlendirme yazılarını kolaylıkla yayınlayabilirsin

benzerler

Yorumlar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Okunası yazılar

E-Posta Bülteni Kaydı

Size sitemiz ve tiyatrolar ile ilgili haberler göndermek istiyoruz