İki kalas bir heves demeyip de tüm bokları toplamaya cesareti olanlar…
Hazırsanız başlıyoruz!
Karşınızda Barış oyunu.
Kim demiş antik Yunan oyunları sıkıcıdır diye. Biliyorum, özellikle de tiyatro sanatına yeni ilgi duymaya başlayan genç seyirci kitlesi içinde böyle ön yargılar taşıyanlar var. Eski, ağır, küf kokulu masallar bunlar. Zamanlarını çoktan doldurmuş bir kenarda unutulmaya yüz tutmuşlar. Ama çok yanılıyorlar. Çünkü doğru bir reji ile ele alındığında bu metinlerin bizlere ne güzellikler sunabildiklerini bilmiyorlar.
Doğru bir reji. Gerçekten ders niteliğinde hem çağına hem çağımıza uygun, basit ama karmaşık, sade ama capcanlı, ağır ama coşkulu olmayı başarabilen bir oyun izledim geçen gece. O kadar mutlu ayrıldım ki oyundan cebimde yepyeni şarkılar yepyeni kelimelerle yürüdüm sokaklarda. Çok iyi bildiğim ama zamanla unuttuğum bir ezgi gibi yankılandı içimde, Barış!
Sadece rejisiyle değil uyarlama çalışmasıyla da dikkat çeken bir oyun olmuş. Barış oyunu. Yani metni bilmesem farklı bir oyun izliyorum diyebilirdim o derece. Oyunun evrenselliğini ve zamansızlığını ön plana çıkartırken gündelik esprilerle renklendirmekten de geri durmamışlar. Böylece seyir zevkini iki katına çıkartmayı başarmışlar.
Bu uyarlama ile Antik Yunan oyunlarının bel kemiği olmasına rağmen genellikle arka planda kalan -çok da önemsenmeyen- koro elemanları hak ettikleri baş rolü almışlar nihayet. Almışlar almasına da bu bir ödül mü olmuş yoksa bitmek bilmeyen bir ceza mı buna sizler karar vereceksiniz.
“Barış!..
Ah güzel tanrıça.
Yüzyıllardır dualarımızdan dileklerimizden adın silinmedi. Toylarımız, yortularımız, adaklarımız senin olsun. Biz fanileri böyle biçare bırakıp da nerelere gittin?” diye merak edenler varsa hala, hiç vakit kaybetmeden bu oyuna bir bilet almanızı şiddetle tavsiye derim.
Tavsiyelerimizden bile eksik olmayan şiddet, vahşet, fesatlık, kan, kin ve nefret üzerimize duvar üstüne duvar örerken kurtuluş mümkün müdür sahiden?
Kim bilir belki de küçük taşlardan başlayarak yavaş yavaş kaldırırsak duvarları bir şansımız olabilir. Belki de bu nazlı tanrıça bizlerin yeniden bir arada yaşayabilme ihtimali olduğuna inanabilir. Ve kim bilir belki de o zaman koronun makus talihi değişir. Onlar da diğer koro elemanları, tanrılar ,yarı tanrılar ve gökyüzünü turlayan yazarlar gibi emekli olup bizlere yalnızca mısralardan gülümserler. Ama hepimiz biliyoruz ki Habil ve Kabilden bu yana savaş hep vardı ve hep var olmaya devam edecek. Bu kısır döngünün içinde kalan biçare koromuz da her gece aynı şarkıları söylemeye devam edecek.
Şarkı demişken oyundan çıktıktan günler sonra bile hala dilinizde takılı kalacak olan bir şarkı bekliyor sizi. Elçiye zeval olmaz kafiyesi pek manidar yunan ilinin ahvalini anlatan bu şarkıya ve oyunun başında oyuncuların hep birlikte ettikleri duaya meftun olmamak elde değil. Dansları kostümleri ve sahneyi akıllıca kullanışları izleme keyfi oldukça yüksek bir oyun olmuş.
Oyunculuklara gelecek olursak sahnede sadece üç kişi olduğuna inanmak güç. Tipten tipe öylesine hızlı öylesine zahmetsiz geçiyorlar ki sanki çok daha fazlalar. Bu üç kişilik dev kadro bir makinenin dişlileri gibi iç içe tıkır tıkır örüyorlar oyunu. Değişiyor deviniyor dans ediyor süzülüyor ve yeniden aramıza dönüyorlar. Size de oturup bu keyifli anların bu ustalıklı oyunculukların tadını çıkartmak ve arada bir tempoya ayak uydurmak kalıyor. Ee ne de olsa ustaları Thespis’ten el almışlar. Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki ustalarını gururlandırdılar.
Oyunun Künyesi Yazar: Aristophanes Yönetmen: Altuğ Görgü Dramaturg/Uyarlayan: Burcu Reşit Müzik: Fatih Al Koreograf: Ziver Armağan Açıl Işık Tasarım: Ayşe Sedef Ayter Kostüm: Efe Arslan Reji Asistanı: Hazal Alessia İnandıoğlu Yapımcı: Cansu Tekoluk Fotoğraf/video: Aziz Useinov Afiş Tasarım: H. Sare Bulut Oyuncular: Cansu Tekoluk, Haluk Deniz Aydın, Mert Can Kaplan Topluluk: İdea Performance Tür: Seanslar Afiş