Vatan nedir, neresidir? Türlü tanımları var; mesela sevdiğin, doğup yetiştiğin, barındığın, anı biriktirdiğin, köklerinin olduğu yerdir vatan. Nice insan türlü siyasi sebeplerle sevdiği topraklardan ayrılmak durumunda bırakıldı. Konuya Türkiye-Yunanistan ilişkileri açısından bakarsak Batı Trakya Türkleri de, İstanbul Rumları da ülkeler arası kavganın büyük mağdurları oldular. Bu yazının odak noktası İstanbullu Rumlar.
Yakın tarihin Rumlar için en mühim olayları olarak 1923 Lozan Antlaşması kapsamında yapılan mübaledeyi, 6-7 Eylül 1955’i ve 12 bin Yunan pasaportlu Rum’un sınır dışı edildiği 1964 yıllarını sayabiliriz. Yaşadıklarını yaşamadım, anlamam mümkün değil. O yılların canlı tanığı da değilim ama bu gibi her konuda empati duygum yüksek seviyelere ulaşıyor. Bunda en büyük etken de Atina’ya gidişlerimde kaldığım, İstanbullu Rumların ağırlıklı yaşadığı, sokaklarda Türkçe konuşmalar duyulan yer Palio Faliro‘da tanıştığım insanlar oldu sanırım. Hele kuaför bir kadının, İstanbul’dan geldiğimi söylediğimde, sarılıp, “Memleketimin kokusunu getirdiniz” demesini hiç unutmuyorum.
Tüm tarihi alanlarda olduğu gibi, İstanbul’un tarih kokan semt ve sokaklarında dolaşırken, yapılara bakarken de aklımdan hep, o mekanlarda yaşamış insanların, yaşamlarının hayallerini geçiririm. Burada temel dayanağım anlatılanlar, okunanlar ve izlenenler oluyor elbette. İlyas Özçakır da böyle hissediyor olmalı ki harika bir projeye imza atmış: BÜYÜK ZARİFİ APARTMANI.
Varlıklı ve döneminin sayılı etkin ailelerinden Zarifi Ailesi‘nin İstanbul hikayesi 18. yüzyılın sonlarına dayanıyor. Yaptıkları ticari faaliyetler, edindikleri servet ve yaptırdıkları, bugün hala başka amaçlarla da olsa mevcudiyetini koruyan yapılar İstanbul’un muhtelif noktalarına yayılmış durumda. İlyas Özçakır’ın projesine konu olan, Beyoğlu Pembe Çıkmazı’ndaki Büyük Zarifi Apartmanı da, tıpkı sırttan komşu Küçük Zarifi Apartmanı gibi, bu ailenin yaptırdığı, zamanında okul ve yetimhane olarak kullanılmış, 1912 sonrası apartman statüsüne geçmiş 150 yıllık Art Nouveau bir yapı.
Binanın hatta ailenin yaptırdığı diğer yapılara ait pek çok kaynağa ulaşabilmek mümkün. Bu noktada Nilay Örnek’in “Her Umut Ortak Arar” adıyla oluşturduğu kollektif hafıza adresini ziyaret etmenizi öneririm. Aileye dair birinci ağızdan eser önerim de Yorgo L.Zarifi’den “Hatıralarım – Kaybolan Bir Dünya İstanbul 1800-1920” biyografisi.
Büyük Zarifi Apartmanı’na, girişinin karşısında yer alan mekanda yediğim yemekler nedeniyle zaten aşinaydım. Bir gün o binanın bir dairesinde oyun izleyeceğimi nereden bilebilirdim:) Bu güzel ortamı sağlayan herkese teşekkür ederek oyuna geçmek istiyorum.
27. İstanbul Tiyatro Festivali programı açıklandığında, kendime yaptığım “izlenecekler” listesinde, yanına kocaman yıldız koyduğum bu oyunu kaçıramazdım çünkü bana kurduğum hayallerin canlanmış halini izleme fırsatı sunuyorlardı. Gerçek bir mekanda, gerçeklikleri içeren kurmaca hikayeler. Bu, tiyatro sahnesinde izlemekten çok daha farklı bir his.
Büyü, demir kapıdan içeri girip, giriş ve merdiven hollerine adım attığınız anda başlıyor. Renkli camlı kapılar, telefon panosu, pirinç lamba, merdivenler, motifler, solunan o nemli, tozlu hava kısacası her bir yapısal detay sizi oyuna hazırlar nitelikte. Merdivenlerden çıkarken görülen camekanların kaplandığı dönem gazeteleri ise çok ince düşünülmüş oyunsal detaylardan.
Ve geliyoruz daire 6 kapı önüne. Burası yapımcı firma İstos’a ait (İstos Yayın) bir ofis aslında. Misafiri olduğumuz daire, oyuna özel, her biri ayrıca gözlem hak eden, incelikli detaylarla dekore edilmiş. Seyirci sandalyelerinin konulduğu yer, dairenin merkezi bir konumunda. İzleyici bakışı ile sağ ve solumuzda birer oda, ortadaki holün de bir oda şeklinde kurgulanması ile etti mi size üç farklı oda yani hane. Oyun kurgusu farklı katlardaki daireler şeklinde ancak bir daire içindeki odalar öyle güzel ayrılmış ki, sizde o kat algısı kendiliğinden oluşuyor.
Soldaki odada, izin gününde evinde temizlik yapan Serap’ın evine konuk oluyoruz öncelikle. Açık kapıdan içeri giren bir misafiri var Serap’ın, Rodoslu bir turist, Elefteria. Rüyaların buluşturduğu bu ikilinin sirkeli kurabiye kokan hikayesinde onlar birbirini kucaklarken, bende ikisini de kucaklama hissi beliriyor.
İkinci hikayede tiyatro sinema ile harmanlanıyor. Eski bir Rebetiko şarkıcısı Hrisula’nın evindeyiz. Güzel hikayelerine acıların karıştığı anılarıyla konuşan, dilinden şarkı düşmeyen bu kadının hikayesi yürekte bambaşka bir yere okunuyor.
Son hikayede, camının önünde oğlunu bekleyen bir baba, Leandros’un evindeyiz. Duvar kağıtları kabarmış, bakımsız kalmış yaşam alanında depresif bir baba. Yumruklanan kapısının ardında yardım isteyen bir genç, aktivist Aslan. Bu ikilinin hikayesi bir tesadüf üzerine mi kesişti yoksa arada bir bağ mı var? İzleyip göreceksiniz. Ancak bu bölümde beni en etkileyen kısım, Leandros’un, evde yaşananlara tanıklık eden eşyaların dilini detaylıca anlattığı kısım oldu, özellikle de parke bahsi.
Üç ayrı hikayenin sirkeli kurabiye, ortak acılar gibi, anlatımda da kesişen noktaları var. Seyrederken bu izleri süreceksiniz.
Misafir misafiri istemezmiş. Kabul etmiyorum. Misafiri olduğumuz o evlerin misafirleri, sadece o evlere girmediler, ev sahipleri ile beraber bizim gönlümüze de girdiler. Buna vesile olan karma yazım ekibini, karakterlerin beden bulduğu, oynamayan, yaşayan oyuncuların hepsini, projede katkısı bulunan herkesi kutlarım.
Bir özel teşekkürüm Gafur Uzuner ile bu projeyi buluşturan kişilere. Kendisi ile izleyici olarak tanışmam televizyondan. Sonrası hep resim. Ben kırmızı rengini çok severim, onun eserlerinin imzası gibidir tuvaline düşen kırmızı. Artık benim için sahneye de düşmüştür o renk. Daim olsun.
Festival oyunları genelde sezonda da devam eder. Fiziki durum nedeniyle, bu oyun için bu mümkün olur mu diye düşünmekteydim. Çünkü biliyorum, benim de tekrarını istediğimi düşünürsek, izlemek isteyeni çok olacak ve mekan kapasitesi sınırlı. Neyse ki sezonda oynamaya devam edecekler. Oyun hesabını yakın takibe almanızı öneririm zira tarih açıklandığı gibi biletlerin çabucak tükeneceği aşikar.
Hafızamıza güzel bir imza atıldı, teşekkürler.
Oyunun Künyesi Projeyi Tasarlayan, Yöneten: İlyas Özçakır Yazanlar: H. Can Utku, İlias Maroutsis, Fulya Özlem, Sandra Penso, İlyas Özçakır, Çağdaş Ekin Şişman Yapımcı: Anna Maria Aslanoğlu Oynayanlar: Çağdaş Ekin Şişman, Gafur Uzuner, Pınar Fidan, Rasmi Tsopela, Umut Çınar Videoda Oynayanlar: Ali Baran Özcan, Andreas Sarantidis, Çağdaş Ekin Şişman, Oğulcan Arman Uslu, Yusuf Tan Demirel Video Yönetmeni, Kurgu: Sandra Penso Yardımcı Yönetmen: Melis Balaban Dekor Tasarımı: Osman Özcan Dekor Asistanı: Banu Güçlü Kostüm Tasarımı: Müge Orhan Kostüm Asistanı: Gizem Tuğan Işık Tasarımı: Utku Kara Ses Tasarımı: Berkant Kılıçkap Video Ses Kayıt Teknisyeni: Orhan Koçalan Video Işık Teknisyeni: Kemal Keçeci Yapım Koordinasyon: Gülenay Koçak Prodüksiyon Asistanı: İsmet Ekin Arı Afiş Tasarımı: Gökhan Yeter - D’art Duvar Sosyal Medya: Enver Sedat Kurubaş Topluluk: İstos Tür: Deneysel & Absürd, Performans Seanslar Afiş