Cyrano – Dasdas

Bazı yazarlar eserleriyle beraber markalaşmıştır, Shakespeare gibi. Bazı yazarların da adına pek aşina olunmaz ama eseri markalaşmıştır, Fransız şair ve yazar Edmond Rostand’ın eseri Cyrano de Bergerac gibi.

Rostand 1897 yılında yazdığı oyunun, döneminde yarattığı sükseden öte bir tiyatro klasiği haline geleceğini öngörebilmiş miydi acaba?

Oyun, 1600’lerin ilk yarısında yaşamış Cyrano de Bergerac adlı şair ve askerin gerçek yaşamından esinle yazılmış. Yani yazar, döneminden yaklaşık 250 yıl önce yaşamış birinin yaşamını kendi döneminin günceliyle harmanlamış.

Burada öncelikle değineceğim, oyun karakteri olarak Cyrano. Belagat ve kılıç ustası. Bu öyle bir şey ki, düeollo yaparken balad okuyabilen bir figür. Mizah ve hicvin de, kahramanlıklarının da örneklerini gördüğümüz karakter öte yandan fiziki çekinceleri nedeniyle biraz travmatik yapıda. Fiziki çekince kısmını açmak isterim zira bu, eserin de, karakterin de en temel unsuru.

Cyrano, heybetli burnu ve genel görünümü ile çevresince “çirkin” olarak nitelendirilen biri. Günümüzde “body-shaming / beden-utandırma“diye adlandırılan zorbalığın alasını yaşıyor. Bu durumla baş etme yolu, özellikle zekası ve yüreğinden dökülenlerin yani sözün gücü. Bu da bizi dip toplamda güzellik algısını düşündürmeye itiyor. Eserin bu noktada örnek olayı bir aşk hikayesi:

Yetileri bunca gelişmiş Cyrano kuzeni Roxane’e aşıktır ve fakat beğenilmeyeceği çekicesiyle aşkını bir türlü açıklayamaz. Fakat gelin görün ki Roxane, Cyrano’nun himayesindeki asker Christian’a aşıktır ve bu aşk karşılıklıdır. Vasati asker Christian çok yakışıklıdır ancak onun da defekti iki lafı bir araya getirememesidir. Roxane için sorun teşkil edebilecek bu durumun üstesinden gelmek için formül, çiftin arasındaki mektuplaşmalarda, Christian’ın mektuplarının kalem ustası Cyrano tarafından yazılması yönündedir. Bu iş öyle bir hal alır ki, serenad tadındaki balkon konuşmasında bile Cyrano, Christian’ın suflörü olur.

Bu ilişkinin evlilikle taçlanması akabinde askerlere, cepheye gitme emri gelir. Cyrano, gittikleri yerden, Christian’ın ağzıyla Roxane’e mektuplar yazar. Ancak bu aşkın özlemine dayanamayan Roxane bir süre sonra cepheye gider. Christian, kendisinden habersiz yazılan bu mektupları öğrenir ve Cyrano’ya, Roxane’e olan aşkını itiraf etmesini söyler. Savaşta ölen Christian’ın ardından invizaya çekilen Roxane’e ancak 14 yıl sonra itiraf niteliğindeki aşkını aşıklayacaktır Cyrano ve bu, kendisinin son sözleri olur, Roxane’in kucağında dünyaya veda edecektir. 

Elbette bu hikayeye eşlik eden yan konular var. Dahası, pek çok oyunu, filmi yapılan esere zaten ziyadesiyle aşinayız. Oyun demişken; 1970’ler Dinçer Çekmez, Mücap Ofluoğlu, 80’ler Müşfik Kenter, 90’lar Bülent Emin Yarar, 2000’ler Savaş Özdural, Yiğit Sertdemir, Kemal Başar daha nice Cyranolar izlendi bu coğrafyada. Coğrafya demişken, gerçeklik payı tartışılır ama 1901’de gelen bir Fransız ekibin “Cyrano de Bergerac” temsili, içindeki “burun tiradı” nedeniyle yasaklanmış. Sebep, dönem padişahı 2.Abdülhamit sansürü. Yasaklı kelimemiz “burun”, “büyük burun”. 

Peki bu denli aşina olduğumuz eseri neden bunca seviyoruz, hala izliyoruz hiç düşündünüz mü? Şahsi fikrim, içinde özlenen duygular barındırması (Nerede kaldı o romantik şövalyeler) ve müthiş şiirsel dili, Sabri Esat Siyavuşgil’in çeviri gibi olmayan lezzetteki çevirisi. 

Bu Shakespearean/Şekspiryen dil, Yeşilçam tadı duygular yeni nesile hitap etmekten uzak olabilir. Ancak bu oyunda bu dil herşey. Klasik dekordan vazgeçebilirsiniz ama dili başkalaştıramazsınız, sırıtır.

1
Ve artık gelelim DasDas yapımı son Cyrano’ya: 

Yazan: Edmond Rostand

DasDas’ın tiyatro ayağı yıllardır bildiğimiz kişilerin eseri. Sanata katkıları, çabaları takdire şayan. Ancak benim nazarımda, kendi prodüksiyonlarındaki cast seçimleri ve buna bağlı seyirci yapısı olayın bütününü öyle popülist bir hale getirdi ki, izlediğim çoğu oyundan beklentim karşılanamadan ayrıldım. Yine bir klasik olan Romeo&Juliet uyarlamalarında yaşadığım hayal kırıklığından sonra bu oyun için de benzer bir kaygı yaşadım. En büyük umudum işin içinde usta oyuncu, deneyimli Cyrano Bülent Emin‘in (Yarar) ve yönetmen olarak iyi bir masal anlatıcısı olan Ahmet Sami‘nin (Özbudak) olması idi. 

Şimdi bu öyle bir eser ki, oyunun fiziksel bileşenleri nasıl olursa olsun herkesin gözü Cyrano’da, diğer hiçbir unsur ondan rol çalabilecek gibi değil. Bu durum da haliyle şu gibi geri dönüşleri doğuruyor: “Cyrano aldı götürdü”, “Bülent Emin’e saygı duruşu”. Kusura bakmayın ama bu oyunda durum biraz da bunu gerektiriyor. Bunun bilincinde olan seyirciler ile meşhur “burun” ve “istemem eksik olsun” tiradları sonrası alkışlayanlar aynı kişiler emin olun.

Bülent Emin’e, bizi Cyrano’ya inandırdığı için teşekkür ederim. Yüksek, ışıl ışıl bir performanstı. Ben, onun seyircisi olmanın şans olduğunu biliyorum, ekip arkadaşları da onunla çalışma şanslarının farkındadır, hiç şüphem yok.

Christian rolündeki Mert Fırat isabetli bir seçim. Hem Bülent Emin’le hem, kendisini ilk ve son kez Dogville’de izlediğim, Roxane rolündeki Ece Çeşmioğlu ile gayet iyi uyumlandılar. Erol Babaoğlu ve Caner Erdem’in performanslarının altını ayrıca çizmek isterim. Elif Mandan, Ertuğrul Gümrükçüoğlu, Fatih Elcim ve Ömer Faruk Tezgel oyuncu kadrosunun diğer isimleri.

48 sahneden oluşan bu uzun eserin iki perde, yaklaşık 120 dk ile kotarılması ideal. Değinemedikleri unsurlar elbette olacak. Klasik bir rejide muhtemelen çok daha fazla oyuncu gerekirdi. Dokuz oyuncu ile de gayet olabiliyor. Herkes en az bir rol oynamak zorunda değil.

Yine klasik bir rejide dekor elbette bambaşka olurdu ama bu hem bütçe hem de üslup meselesi. Zira ip perdelerden oluşan fona yansıtılan dijital fon, dekorun neredeyse tamamı idi. Peki tamam ama doğa manzarası neden? Metnin şiirsel yapısına koşut ama göz de yormayacak bir tercih mi? Bu tercihi ne yazık ki sevemedim. Dekorun fondan arta kalan unsuru üç adet seyyar masa. Sadece “balkon” esprisinde benimsediğim bu masalar da olmasa olurdu. 

Dekor tercihi bir yana Cem Yılmazer‘in uygulamasını sevdim. İplerin ardında oynanan sahneler etkileyici görünüyordu. Aynı elden çıkma ışık tasarım da hoş olmuş.

Harun Tekin’e emanet edilen müzik özellikle, oyuna kabare havası veren kısımlarda hoşuma gitti. Bu zamanda bir oyunda kılıç varsa, o işin geri planında eğitmen olarak mutlaka Deniz Özmen vardır. Bu oyunda bol bol kılıç sahnesi var.

Yahya Uluğ dramaturjisi, Ahmet Sami rejisi ve sonuç DasDas’ın Metropol İstanbul adresinde izlediğim en sevdiğim prodüksiyonu.

Emek sahibi herkesi kutlarım. Yolları açık, alkışları bol, oyunları uzun soluklu olsun.

Oyunun Künyesi
Yazan: Edmond Rostand
Yönetmen: Ahmet Sami Özbudak
Müzik Süpervizörü: Harun Tekin
Dekor ve Işık Tasarım: Cem Yılmazer
Dramaturg: Yahya Uluğ
Yönetmen Yardımcısı: Elif Mandan
Oyun Asistanı: İlayda Top
Eskrim Eğitmeni: Deniz Özmen
Oyuncular: Bülent Emin Yarar, Caner Erdem, Ece Çeşmioğlu Ölmez, Elif Mandan, Erol Babaoğlu, Ertuğrul Gümrükçüoğlu, Fatin Elcim, Mert Fırat, Ömer Faruk Tezgel
Topluluk: DasDas
Tür: Komedi
Seanslar
Afiş
Temsilertesi
Temsilertesi
Sanat ve sanatçının dostu, tiyatrosever

benzerler

Yorumlar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Okunası yazılar

E-Posta Bülteni Kaydı

Size sitemiz ve tiyatrolar ile ilgili haberler göndermek istiyoruz