23 Nisan akşamı sosyal medya ortamında yeni bir oyun tanıtımına denk geldim: “DE-MON-TE“. İlk işim oyun künyesine bakmak oldu. Çok sevdiğim “Mağrur Fil Ölüleri” ve “Güzel Son“un yazarı Hakan Tabakan; duayen yönetmen Işıl Kasapoğlu; oyunculuklarını pek beğendiğim Nilay Erdönmez ve Cem Zeynel Kılıç’ın adlarını görünce paylaşılan oyun özetine bakmadan biletimi aldım.
Sezon sonunda yol almaya başlayan oyunun yeterli oranda tanıtımının yapılmadığını düşünerek söze başlamak istiyorum. Geri plandaki gerekçeleri bilmiyorum ama prömiyer için Tekirdağ’ın tercih edilme nedenini merak ettim. Bir diğer merak konum da, evet ekiplerin salon ayarlaması kolay bir konu değil ama İstanbul’daki ilk oyunlar için neden İstanbul seyircisinin daha fazla benimsediği salonlar seçilmeye çalışılmadı? Bu unsurlar salondaki doluluk oranını, o da salondaki seyirciyi hem de sahnedeki oyuncuyu, kısacası genel enerjiyi etkiliyor diye düşünmekteyim.
Peki ben, Fişekhane -2’de yer alan salonun en ön sırasındaki yerimde, adeta sahne içindeymiş gibi pür dikkat izlediğim oyuna dair bir şeyler yazarken neden bir üst paragrafta yazan konulara değinme gereği duydum? Çünkü sevdiğim bir oyunun daha fazla kişiye ulaşmasını istiyorum.
Oyunu neden sevdim? Metnin, oyun finali başta olmak üzere, akışta sunduğu bazı doneler ile her seyircide farklı ışıkları yakıp, üzerinde tartıştırabilme kapasitesini sevdim. Oyunu bir noktaya kadar evli çiftin tatlı didişmesi gibi sunup, oyun sonunda bizi ters köşeye yatırmasını sevdim. Eşler arası tartışma sahnelerindeki bazı anahtar söylemlerin, finaldeki kilidi açmak için gerekli olduğunu anladım.
Oyunu neden sevdim? Henüz ilk oyunlar olmasına rağmen güçlü, etkili oyunculuk performanslarından etkilendim. Hikayedeki duygusal dönüşümün oyuncuların beden diline bu denli kolay ve sahici yansımasını sevdim.
Oyunun, tek perde için ideal bir sürede (yaklaşık 75 dk) derdini aktarabilmesi hoştu. Rejideki dinamizm, bazı tekrar içeren sahne ve söylemleri görmezden gelmemizi sağlıyor. Oyun ismi olan “Demonte” hatta afişte yazan haliyle “De-mon-te” anlatılmak istenen ile çok uyumlu. Bu minvalde monte edilmeyi bekleyen, kurulum çabalarına tanık olduğumuz objeler (kanepe, masa) dekoru oluşturmakla kalmıyor, adeta cansız birer oyuncu halini alıyorlar. Bu süreci vurgulamak adına sahnede kolilerden oluşan dekoru anlarım ama bu denli fazla oluşlarını göz yorucu bulduğumu söyleyebilirim. Kaldı ki oyuncuların sahne üzerinde ağırlıklı olarak yer aldıkları alanlar belli, gerçekten bunca karton koli fonuna gerek var mıydı?
Buraya kadar oyuna dair pek çok şey yazdım tek bir şey hariç, konusu. Yalçın ve 6 ya da 7 aylık hamile eşi Aliye’nin evine konuk olup, monte etmeye çalıştıkları mobilyalar ve hayatları arasında bağları her izleyen kendi penceresinden görüp yorumlasın isterim. Şahsi yorumumu yapıp izleyecek olanları yönlendirmek istemiyorum.
İçinden pek çok soru ve cevap çıkabilecek bu güzel oyunun sezonda sonunda biraz talihsiz başlayan ilk temsillerini seyircili genel prova gibi yorumlamak istiyorum ve asıl serüvenin yeni sezonda başlayacağını öngörüyorum.
Yolları açık, oyunları uzun soluklu, alkışları bol olsun.
Oyunun Künyesi
Oyuncular: Nilay Erdönmez, Cem Zeynel Kılıç
Yazan: Hakan Tabakan
Yöneten: Işıl Kasapoğlu
Dekor Tasarım: Hakan Dündar
Kostüm Tasarım: Nalan Alaylı
Işık Tasarım: Işıl Kasapoğlu
Reji Asistanı: Doğuş Bilgin
Topluluk: ELF YAPIM
Tür: Trajedi, Dram
Seanslar
Afiş