“Erkek Zekası” Bir Çelişki Mi?

Bir erkeğin aynı anda hem keyifsiz hem de zevk sahibi, hem hassas hem de kaba, hem aptal hem de zeki, ve bunların yanında bir de komik olması mümkün müdür? Bunun cevabı İngiliz yazar Robert Dubac‘ın kendi yazdığı kitabından uyarladığı “The Male Intellect: An Oxymoron?” isimli stand up şov ve tiyatro oyunu karışımı interaktif oyununda; bizler içinse Dubac’ın eserinden sahnelerimize “Oksimoron Erkek Aklı” ismiyle yorumlanan interaktif oyunda mevcut.

Denver, Chicago ve Boston’da en büyük ve prestijli sahnelerde senelerce kapalı gişe süren gösteri, 2018 senesinden beri sahnelerimizde de kapalı gişe oynanmakta.

Gösteride en çok sorgulanan şey ise; “Erkek Zekası nedir? Bir çelişki midir?”, “Peki kadın zekası ile erkek zekası arasındaki fark nedir?”  sorularının cevaplarıdır.

 90 dakikalık taze ve komik bir eğlence, tiyatro ve stand-up komedinin akıllıca bir birleşiminden oluşan Robert Dubac ismindeki İngiliz yazarın keskin zekası ile birleştirdiği kaleminden çıkmış, keskin esprileri, ilginç yazım tekniği ve oyunculuğu bu gösteriyi tiyatro sahnesinde kesinlikle izlenilmesi gereken bir şov haline getiriyor!

***

Sahnede stand up/oyun karışımı gösteriyi sunan/oynayan ve sahnede erkek türünün baskın bir üyesi gözükerek her kadının karşısında sonuna kadar ayakta dik durabilecekmiş gibi görünen Emre Karayel, bu soruyu 90 dakikalık tek kişilik gösterisi boyunca çeşitli teorilerini kullanarak anlatıyor. Temelde sorguladığı ise üç şey var

1-Kadınlar ne istiyor?

2-Kadın aklına karşılık erkek aklı arasındaki dengesizlik.

3-Kadın ve erkek neden eşit değildir?

Sahneye oyuncu çıkmadan önce üzeri anlamsız formüllerle dolu tahta ve oyuncunun  sıklıkla oyunu vereceği yerde rakı masası yanında bir sehpa üzerine konulmuş bir dolu kitap görürüz. Rakı masası üzerinde de rakı-buz ve su harici pek çok anlamsız obje vardır. Örneğin çalar saat. Tahta üzerinde en anlamsız sandığımız formüllerin açılımını Salih ismindeki karaktere can veren oyuncu Emre Karayel oyunun ilerleyen zamanlarında seyircilere açıklayacaktır. Oyun interaktiftir. Tamamı seyircinin de katılımı ile beraber ilerler.

Oyunun açılışında oyunda dekor görevi gören ve üzerlerinde erkeklerin varoluşlarını ve kadınların varoluşlarını özetleyen birkaç kelimelik isimleri yazan içi boş kalın kitapları seyirciye göstererek tüm oyunu özetler aslında. Gösterirken de o kitabı niçin okuduğunu açıklar tabi ki. Özet olarak oyunun içeriğini anlarız ama oyunun eğlenceli kısımları oyunun gelişiminde olacaktır.

Oyuna erkek varoluşunu ve kadın varoluşunu özetleyen kitapları izleyiciye göstererek girdikten sonra uzun uzun anneannesinden bahseder. Anneannesi ile olan anılarından, anneannesinin ona köpek diye kedi getirmesi akabinde yaşadıklarından -bu sebeple tüm kedilerden korkmasından -ve kız arkadaşının da kedisi ile yaşadığı sıkıntılardan bahseder. Oyun boyunca da sık sık anacağız bu kediyi. Kız arkadaşı ile olan sorunları da oldukça komiktir ve aslında oyunun özetidir. En önemlisi de kız arkadaşı, oyunun baş oyun kişisi olan Salih’e “Beni şu tarihe kadar arama! O gün geldiğinde ben seni arayacağım.” demiştir. Ve o gün de gelmiştir. Sadece bir saat vardır. Salih de kız arkadaşının onu aramasını beklemektedir. 

Anneannesini anlatırken de anlattıkları içerisinde esas önemli olan anneannesinin ona bahsettiği kadın ve erkek beyni arasındaki dengedir. Çocukluğundan beri bir türlü çözememiştir bu dengeyi. Anneannesinin dediğine göre kadın su erkek taştır.  Bu dengeyi veya dengesizliği taş ile su arasındaki ilişkiyi sorgulayarak anlatır izleyiciye. Su şeffaftır her şeyi içine çeker, taş ise serttir her şeye zarar verir. Ama oyunun interaktif olmasından faydalanarak seyirci ile karşılıklı su ve taş arasındaki ilişkiler üzerinden cinsel içerikli espriler de üretir. Ve geçmiş şovlarında karşılaştığı izleyicilerin yaptığı esprileri de anlatır. Tabi bu anlatıma seyirciler de katılırlar. Seyirciler de kendilerine göre teoriler üretirken sonunda su ve taş arasındaki gerçek ilişkiyi seyirciler bulurlar. Erkeğin taş, kadının ise su olarak anılmasında, su ve taş arasındaki en önemli ilişki suyun kaldırma kuvvetine karşılık taşın ise sertliğidir. Erkeğin taş kadının su olmasını salt edebi anlamından çıkararak bu cinsel espri ile çok güzel destekler. En güzeli de bu espriyi seyircilere çözdürtmesidir. Tabi o anda da yeni bir çok espri türer.

Kadının su olmasında en destekleyici teorisi ise su ile ilgili tüm isimlerin dahi kadınlara ait oluşudur. Su, Nehir, Irmak, Yağmur, Damla, Okyanus, Deniz… Ve tabi kadın isimleri ile ilgilenirken kadın isimleri ve erkek isimleri arasındaki farkı da özetler. Kadın isimleri gayet naifken erkek isimleri oldukça kabadır. Binnur, Birgül , Ada, Jale, Sevda, Özlem gibi naif duran kadın isimlerine karşılık Savaş, Abbas, Abidin, Boğaç, Sait, Suat hatta Tonyukuk gibi kaba erkek isimlerinin olduğunu söyler.

Ve kendisinin de kadınlar ile olan geçmişini ve o dönemde kız arkadaşı ile olan sorunu anlatır. Bunları anlatırken de Einstein’in dahi ilk araştırdığı bilim dalının fizik değil psikoloji olduğunu ama onun dahi kadın psikolojisini çözemediği, erkek beyni ve kadın beyni arasındaki dengeyi bulamadığı için kafayı yiyerek izafiyeti çözdüğünü açıklar.

O ise bu dengeyi izleyiciye anlatabilmek için de üzeri formül dolu bir tabloya dökmüştür. Tabloya göre erkek “XY” kadın “XX” dir. Erkek ve kadının neden birbirini anlamadığını veya daha çok erkeklerin kadınlarını neden anlayamadığını açıklamadan önce bu formülleri seyirciye sorar Salih.

Bu formüllerin anlamı “XX”: iki katı demektir. “Erkek ve kadın ayrımını yapan genetik yapımızda bulunan “X” ve “Y” kromozomlarıdır.Erkek çocuk babasından gelen Y kromozomu ve annesinden gelen “X” kromozomu ile cinsiyeti belirlenir. Kız çocuklar anne ve babadan gelen iki “X” kromozomundan oluşurlar. Yani kadınlarda diğer kromozomlarda olduğu gibi cinsiyet tayinini yapan X kromozomu da iki tanedir. Buna karşılık erkekte “Y” kromozomundan da bulunmaktadır.”1

Ama formüllere girmeden evvel de formülleri açıklarken de neden erkek aklının ve kadın aklının farklı olduğunu uzun uzun sorgular. Bunların neden birbirleriyle uyumsuz olduğunu açıklar. Yani kadın aklı; erkekler için bu kadar bilinmezdir anlattıklarına göre.

Erkek ve kadının hiçbir konuda eşit olmadığı gibi beyinlerinin, zihinlerinin, duygu ve düşüncelerinin de eşit olamayışını açıklarken bunu destekleyici olarak erkek ve kadınların çektikleri çilelerin dahi eşit olmadığını mizahi bir dille anlatarak destekler. “Kadın ve erkeklerin yaşadıkları sorunlar, bir midir ki akılları bir olsun?” .Erkeklerin temel sorunları nedir seyirciye sorar: “kellik” , peki kadınların temel sorunları nedir: “aybaşı”. Dubac‘ın orijinal metninde bu esprinin olup olmadığını bilmiyorum ama Salih’in bize gerçek bir varoluşu anlattığı izlenimine de kapılmayın. Çünkü seyirciye sorup, tartıştığı soruların tam olarak cevapları yok. Ama tüm bu soruların düzinelerce şakası ve esprisi var. Bu şakaların hiçbiri didaktik değil, bir şey öğretme amacı gütmüyor kesinlikle. Ama şakaların hepsi olmasa da çoğu, seyirciler arasındaki hem erkeklerin hem de kadınların, en azından gülmeyi bıraktıktan sonra, kendilerini tanımasına veya utanç yoluyla gerçekleri sindirmesine olanak tanıyor.

Robert Yazar Tekperde.com
Yazan: Robert Dubac

Salih, kadın olmanın zor gözüktüğü ancak kelleşenlerin yalnızca erkekler olduğunu belirtiyor. Sonra şunu soruyor: “Saçlarınızı kafanızda tutmak için kaçınız ayda bir kez kan kaybedersiniz?”

Başlangıçta bu şaka kulağa antipatik gelebilir. Bu şaka, bir erkeğin, kendisine doğru teşhisi koyan bir psikoloğunun zevkle not ettiği bir gerçektir. Ne kadar zor olsa da bu gerçekleri kabul etmenin kişinin kendisine faydalı olacağını da düşünüyorum.

Cevaplar ile beraber seyircilere de sataşmayı ihmal etmez tabi ki. “Her sorun yer değiştirirken bir de kadınlar ve erkeklerin acıları yer değiştirse ya!”

***

Oyun iki cinsin çatışmasına dair çok komik gözlemlerle doludur… Oyun boyunca kahkaha patlamalarına yol açan seyirci ve şovmen arasında geçen kargaşa; sonuç olarak da kahkaha tufanı dolu bir gösteri izleyeceksiniz kesinlikle.

Oyunun başlarında kadın ve erkek çatışmasından uzun uzun bahsederken, kadınların koyduğu yazılı olmayan kurallardan da bahseder. Kurallar yazılı değildir çünkü kadınlar onları canlarının istediği şekilde değiştirirler. Kadınlar için yazılı olmayan bu kurallar, o anda işlerine nasıl gelirse o şekilde olmaktadır. Bunu desteklemek adına dekor olarak yerde duran kalın kitaplardan bir tanesini örnek gösterir. Kitabın başlığı “Kadınların Koydukları Kesin Kurallar” gibi bir şeydir. Kitabı eline aldıktan sonra “Sizlere kadınların koydukları kesin kurallardan örnekler göstereceğim” der. Herkes kitabı açıp bu kuralları göstermesini bekler. Ama kitabı açtığı anda görürler ki kitabın tüm sayfaları boştur. İşte kadınların koyduğu kuralların da böyle olduğunu anlatır. Bu şekilde eğlenirken salondaki kadın ve erkek tüm izleyicileri de oyunun içerisine dahil eder. 

***

Peki erkek zekası nedir? Önce oksimoronun anlamını sorgulatır. “İki uçlu bir çelişki midir Oksimoron”? İki  farklı -hatta karşıt -kavramın bir araya gelerek oluşturduğu yeni bir üçüncü anlamdır. Bu anlamda genel olarak saçma bir anlamdır. Oksimoron kavramları sayar : ”diyet baklava, alkolsüz bira, hafif şişman ve özel halk otobüsü”.  Özelikle son oksimoron benzetmesi olan “özel halk otobüsü” belki de şov boyunca duyabileceğimiz tek politik göndermedir diyebilirim. Harici yapılan tüm espriler tüm şakalar, erkek ve kadın varoluşuna dair ufak taşlamalardır.

Oksimoron kavramını açıkladıktan sonra da oksimoron olması sebebiyle erkek aklı ile uzun uzun alay eder. Erkek aklı ve erkek dehası denildiği zaman tüm izleyicilere komik gelirken kadın dehası dendiği zaman kimseye komik gelmez. Bunun kimseye komik gelmemesinin sebebini seyircilere açıklar. Bu kimseye komik gelmez çünkü kadınların prensip olarak kendilerini hiçbir zaman ezdirmediklerinden, kendileri ile alay ettirmediklerinden ve her zaman kendilerini güçlü kabul ettirdiklerinden bahsederek kadın aklı ile alay etmese de “kadın aklı” üzerinden de daha farklı espriler üretir. Ve bu esprilere parlel olarak da seyircilerle karşılıklı şakalaşmalarını devam ettirir. 

***

Orijinali Dubacın hem kitabı hem de şovu olan interaktif oyunun yerli yorumuyla çevirmen Özge Kayakutlu,, uyarlayan olarakZeki Enes Akkan, reji koltuğunda Dersu Yavuz Altun ve sahnede can veren Emre Karayel düşüneceğiniz gibi ne erkekleri ne de kadınları ezmiyorlar. Espriler hem eşit derecede hem de düşmanlık yaratmadan fırlıyor sahneden. Süreç tamamen komik ve eğlenceli olarak ilerliyor. Keskin bir zekayla yazılmış metin ile doğaçlama üretilen espriler birbirleriyle uyumlu ve ahenkli bir şekilde bir araya getirilebiliyor. Sahne tasarım, ışık tasarım gibi öğeler adına üzeri formüller dolu kara tahta, rakı masası ve içi boş kitaplardan başka bir tasarım yok. Ancak metin içerisindeki espriler ustaca, eğlendirirken heyecanlandırıcı bir şekilde tasarlanmış ve anlatılan her şey komik bir şekilde ifade ediliyor. Emre Karayel ise can verdiği Salih karakteri ile bunları oldukça eğlenceli bir 90 dakika boyunca sürdürmekte hiç zorluk çekmiyor.

***

Akşam ne tamamen stand-up ile ne de tamamen önceden yazılı metin ile geçiyor. Emre Karayel, önceden ezberleyerek çalıştığı metni sahnede stand up ile harmanlayarak o anda yeni bir şov üretiyor. Bu nedenle bu şovun hangi temsiline giderseniz gidin belki ana tema hatta tüm konular aynı olabilir ama o geceki espriler tamamen o geceye ait olacak. Bu sebeple de bir kereden fazla izlenebilecek bir şov olduğunu düşünmekteyim.

Emre Karayel aslında Salih adında oluşturduğu karakterine can verirken, son derece gevşek bir şekilde yazılmış türdeki bir hikayeyi anlatarak şov yapıyor. Bir bakıma oyunun orijinal dilindeki metninin yazarı Dubac‘ı temel alan bu zeki ve sevimli sıradan adam, oyun metinine göre sevdiği kadın tarafından ekiliyor. Acımızı paylaşacağımızı umarak bize bunu anlatırken, konu kadınlara gelince de kadınlara karşı nasıl aptal olunacağını çok eğlenceli bir şekilde öğretiyor.

***

Kadınların, aradıkları erkekleri tasvir ederken; erkeğin zeki olanını daha çok aradıklarını söylemelerine karşın erkeklerin ise aradıkları kadınları genellikle vücut ölçülerine göre anlattıklarını, tasvir ettiklerini söylüyor. Oyunun ilerleyen zamanlarında ise bunun üzerine de bir dolu espri üretecektir. İdeal kadın fotoğrafı ve ideal erkek fotoğrafı. İdeal kadın resmi vücut hatları kusursuz bir modelin fotoğrafıyken ideal erkek fotoğrafı ise zeki bir erkeğin fotoğrafıdır. Peki zeki erkek denildiği zaman kimi anlarız? Tabi ki Einstein’i. İdeal bir kadın fotoğrafı olarak vücut hatları ortada bir kadını gösterdikten sonra bir de zeki erkeğin en baskın örneği olarak Einstein’in dil çıkartan fotoğrafını gösterir izleyiciye. İdeal kadın ve ideal erkek arasındaki fark dahi bu kadar keskindir işte. Salonun kahkahaya boğulduğu anlardan bir tanesidir bu an da. Esas komik olan şey aslında ideal kadının o kadar seksi olurken ideal erkeğin dahi o kadar komik durumda olmasıdır. Ve tabi devam eden karşılıklı şakalaşmalar yoluyla da erkeklerin kadınlara meta olarak baktıkları ama kadınların da aslında kendi kendilerini metalaştırdıkları konusuna da değinir. Salihbu duruma ek olarak başka bir örnek verir: “örneğin kadınların hiçbir yere süslenmeden gidemediklerinden ama erkeklerin sadece karşı cinsle olan randevularında veya önemli toplantılarında süslendiklerinden bahseder.”  Gerçekten de erkek olarak hiçbir zaman erkek erkeğe buluşmalarımızda veya günlük rutinlerimizde kendimize dikkat etmeyiz. Ama kadınlar; kadın kadına buluşmalarında dahi oldukça bakımlıdırlar.

***

Şakalar, espriler bu şekilde devam ederken konu toplumuzdaki dans algısına gelir. Bu bölümün orijinali olan Dubac’ın metninden alınmadığı çok belli. Çünkü dans ile ilgili yapılan şakalar tamamen yurdum insanına özeldir. Toplumuzda erkeklerin dansta neden kötü olduğunu anlatır. Bunun üzerinde seyirci ile karşılıklı olarak uzun uzun konuşur. Tabii ki bu konuşmalarda türlü türlü espriler türer. Ama erkeklerin neden dans ettiği ve kadınların neden dans ettiğini seyircilere sorduğu zaman doğru cevap seyircilerden gelir. Seyirciye göre de Salih’e de göre yurdumuzda erkeklerin kadınlarla karşılıklı dans etmesindeki temel sebep kadına değdirmek istemesidir. Bu cevap şovmenin  ağzından çıksa belki çok itici veya ahlaksız yada ikisi birden olabilirdi. Ancak bu cevabı veren şovmen değil izleyicilerdir. Böyle olduğunda da ahlaksızca bir cevap olduğu gerçeği değişmemiştir belki ama böylesi bir gösteride böylesi bir sorunun da cevabı bu olmalıdır kesinlikle(yoksa sorduğu sorunun ne anlamı kalır?) Şovmenin/oyuncunun beklediği cevap da budur aslında. Şovmenin/oyuncunun esas anlatmak istediği konu da memleketimizde erkeklerin dansta dahi cinsel bir dürtü aramalarıdır aslında. Ama daha keskin ve daha net “erkek, kadına değdirmek için dans eder” cevabını verenin şovmen değil seyirci olması şova ve şovmenin anlatımına, şovmenin/oyuncunun yaptığı espri ve şakalara boyut katar.

***

Erkeklerin cinsel dürtü ile dans etmeleri üzerine yeterince espri ve şaka üretildikten sonra da  yurdum insanının dans ederken yöresel folklor hareketlerini dans hareketlerine uydurduğunu disko ışıkları ve müziği altında canlandırarak gösterir. Tüm salon kararır ve sahnede oyuncunun bulunduğu alanı hedef alan yanar dönerli disko ışıkları yanar. Dans ettirmekten başka hiçbir fonksiyonu olmayan sinir bozucu bir disko müziği çalar.  Ege yöresinin insanın dansı Ege’nin folklor oyunlarına göre, Karadeniz yöresininkiler o yöreye göre, diğer bölgelerinkiler de kendi bölgesinin dans hareketlerine göre şekillenmiştir. Doğu bölgesinin insanının dans hareketleri ise en coşkulu olanıdır. Bunu anlatmaz direk dans figürleri ile gösterir. Ardından gaylik seviyesini gösterir. Dans eden yurdum erkeklerinin neden ellerinin hep baş seviyesinde kalması ile açıklar gaylik seviyesini. Danste ellerin karında hareket etmeye başlayarak başın üstünde birleşmesi kadın figürüdür çünkü. Baş seviyesi de gaylik seviyesidir yurdum insanı için.

Buna karşılık dans ederken ne yaparsa yapsın seksi duran kadınları da oynar sahnede disko ışıkları altında. Esasen kadınların seksiliğini anlatırken dahi hareketleri oldukça komiktir. Oyunun bu bölümünde ışıkların disko ışığına dönüşmesi oyun içindeki tek ışık oyunudur. Harici tüm oyun boyunca tüm sahne ve tüm salon aydınlıktır. Çünkü sadece şovmen ile değil seyircinin de katılımı ile gerçekleşen bir oyundur bu. Tam anlamıyla oyun demek de doğru olmaz, ne kadar hazır metin üzerinden ilerlese de interaktif olması ve seyircinin de katılımıyla ilerlemesinden kaynaklı olarak şov kelimesi daha doğrudur bence.

***

Ardı ardına espriler patlıyor ve anlatı içerisinde seyircileri de kullanması tek kişilik şova canlılık getiriyor. Bu gösteri iki cinsin de toplumsal normların altında iyice yıpranmış toplumsal cinsiyet stereotiplerini ele alıyor ve onlara yeni dokunuşlar katıyor. Emre Karayel şovmen olarak da oyuncu olarak da ustalığını ortaya koyuyor, saldırganlığın eteklerini çekiyor ve izleyicilerini kahkahaya boğarken, bir yandan taşlıyor diğer yandan da esprilerin zekice yaratmış olması ile onları büyülüyor. 

Bir süre sonra üzeri formüllerle dolu tahtanın arka yüzünü çevirir. Burada erkekliği özetleyen bir dolu kelimeler vardır:

Burnunu Karıştırır, Savunmaya Geçer, Sürahiyi Kafasına Diker, Konuşmaz, Şiddet Eğilimi, Bahane Uydurur, Küfür Eder, Dev Ego, Yalan Söyler, Öküz Gibi Geğirir, Penisimiz Var, Mesafe Koymak İster, Hafızası Zayıf, Zorul Zorul Osurur

Uzun bir süre bu tahtada yazanları tek tek açıklayarak erkeklere yönelik taşlamalar yaptıktan sonra geliriz en önemli iki kelimeye: “Penisimiz Var”.

Penisimiz Var” sözcükleri ile erkeklerin sahip oldukları erkeklik uzuvlarından kaynaklı olarak kendilerini yerlere göklere sığdıramaması üzerine seyirci ile de iletişime geçerek türlü türlü espriler ve şakalar ürettikten sonra tahtayı silme yoluna gider. Tüm tahta silinirken bu iki sözcük bir türlü silinmemektedir.

Şakalar aslında sokak jargonuna uzak olsa da popüler kültüre oldukça yakındır. Kendi kendine psikanaliz ne kadar acımasız olsa ve sahnedeki şovmenliği-oyunculuğu çoğunlukla öğretici derecede komik olsa da, Karayel’in burada sergilenen en büyük yetenekleri diğer iki alanda yatıyor.

Birincisi, seyirciler arasında güzelce ve alaycı bir şekilde oyuna dahil olan izleyicilerin zeka kapasitesi ve entelektüel kapasitesidir. Gösterinin zirvesine doğru, hemen hemen her seyirci bir şekilde şova dahil olma çabasına girerler. Öyle ki tahtayı ters çevirip tahta üzerindeki erkekleri özetleyen bir dolu formülü, açılımı veya erkek eylemlerini açığa çıkartmaya başladığı anda erkeklerin kendilerini güçlü zannettikleri şey olan tahtada yazılı : ”Penisimiz var” sözcüklerini tüm erkeklere defalarca kere farklı yollardan söyleterek bir oyun oynama yoluna gider. Erkeklerin içerisinde bu sözcükleri çok değişik şekilde söyleyenler çıkar. Her birini tespit ederek tek tek söyleme tarzları ile eğlenir. Ancak esas komik olan bu olmaz. Bu sözleri söyleyenler erkeklerle sınırlı kalmaz, oyuna katılan kadınlar dahi olur. -Hem de yanında erkek arkadaşı varken- Kadın tekrar tekrar aynı kelimeleri bağırır, bu sefer tüm salon sahnedeki Salih’i unutup kendisini erkek sanan kadın seyirciye gülmeye başlar. Salih ise o seyircinin hem kendisi ile hem de yanındaki erkek arkadaşına sataşarak onlarla şakalaşma yoluna gider.

Karayel’in ikinci özel yeteneği şovdaki seyircilere hatta o anki mevcut seyirciye göre  şaka yapmak (mesela seyircilerin kellikleri, bazı erkeklerin kadınlarının karşısında ne kadar ezik büzük oldukları gibi şakalar), seyirci ile karşılıklı eğlenirken dahi abartıya kaçmamak, en önemlisi de seyircinin de bu şakalardan memnun kalarak gülmesi. Oyunun interaktifliğine, yapılan esprilere ve şakalaşmalara dair söyleyeceklerim bu kadar. Daha fazlasını öğrenmek istiyorsanız bilet bedelini ödemeniz gerekecek. Ve sizin izlediğiniz şovda da ana temalar aynı olsa bile benim anlattığım şakalaşmalar olmayacağından daha farklı bir dolu şakalaşma türeyeceğinden emin olmanız lazım.

***

Ama oyun içerisinde unutamadığım ve sizlere de bahsetmeden geçemeyeceğim bir an daha var. Erkekler ile ilgili yazdığı sözcükleri açarken, “Penisimiz Var” dan önce, “yalan söyler” kısmında erkeklerden çıkarak kadınlara yönelir. Kadının da yalan söylediğini ama adının yalan olmadığını kadının bu yalanı bir güzel kılıfına uydurduğunu çok zekice tasarlanmış espriler ile anlatır Salih. Bunların zekice tasarlanmış espriler olduğunu söylüyorum ama aslında her gün kadınlarda gördüğümüz bir eylemdir bu. Sadece bu eylemi erkek yaptığı zaman yalan söylemek oluyorken kadın yaptığı zaman yalan söylemek olmaz çünkü kadın söylediği yalanı zekice kılıfına uydurmaktadır. Aslında erkek aklı ve kadın aklı arasındaki dengeyi burada da ortaya koyar şovmen.

Üstünde durulan konulardan biri de “güven”dir. Kadınların “güven” isterken aslında neler istediği ve erkeklerin “güven” kelimesinden neler anladığı yönünde de bir dolu şakalaşma-espri ile karşı karşıya kalacağız oyunun finaline doğru.

Oyunda erkek ve kadın ilişkilerinin en meta olan yeri ise tabii ki seks ilişkileridir. Belki de oyunun en espri dolu bölümü burasıdır. Erkeğin seks yapmayı her zaman istemesinden ama kadının seks yapmayı önceden kabullenip buna zaman belirlediğinden türlü espriler yoluyla bahseder.

Bence oyun boyunca en komik olan espri de burada gelir. Erkeğin seks yaptıktan sonra banyoda ayna karşısında girdiği halleri yaptığı jest ve mimiklerle, taklitlerle anlatır şovmen. Tüm salon kahkahaya boğulur. Hatta bunu bir berber abisinin anısıyla destekler. Sonra bu berber abisinin seks yaptığı kadına verdiği sırrı anlatır. Tüm bunları anlatırken salon kahkaha krizlerindedir.

Sıra kadının girdiği hallere ve kadınların berber abisine verdiği sırları söylemeye geldiği zaman ise kadınlar gülerken gerçekten de tüm erkekler pür dikkat dinlemektedir(Ben dahi işin esprisini bir yana bırakmış pür dikkat ne diyeceğini dinlemekteydim). Bunun üzerine salondaki erkeklere hatta özellikle o anda gözünün erişebildiği evli erkeklere sataşır şovmen. Zaman zaman şakalaşmalar bel altına kayabilmektedir. Ama kesinlikle kimseyi rencide edici noktaya varmaz.

Oyunun finaline doğru ismini bir türlü hatırlayamadığı sevgilisinin kedinin ismi ona ciddi şekilde bela olacaktır. Oyunun sonuna doğru sevgilisinin onu arayıp aramadığını göreceğiz. Tabii bu karmaşada yeni aksiyonlar da türeyecektir. Metnin bu kısmı doğaçlama olan kısmı değil önceden yazılı olan kısmıdır işte.  Bu finali ve finalde olanları tabii ki de size söylemeyeceğim çünkü oyunu gidip izlemenizi ve bunu orada görmenizi istiyorum.

Şov tamamıyla akıllı ve eğlenceli esprilerle, şakalaşmalarla dolu. Metnin orijinalini yazan Dubac‘ın kıvrak bir zekası var bence. Oyun boyunca erkek olarak sorguladığımız şey “Erkek Aklı” birbirleriyle birleşen tezatlarla mı doludur? Aslında “Erkek Aklı” nın ”Oksimoron” olması  Karayel’in 90 dakika boyunca kalabalığı kahkahalara boğmak için endişeyle anlattığı bir hikayedir. Ama bu hikaye, hikaye olarak değil de bir soru şeklinde sunulan can alıcı bir cümledir. “ERKEK ZEKÂSI”: Yeterli zeka, sıradan dokunuşlar, çekicilik ve tamamı boş satırlarla sarılmış bir erkek varoluşudur aslında. Bu şov ise tiyatro oyunu olmasının yanında yürek yemiş bir stand-up şovdur. Evet yürek yemiştir çünkü muhafazakar Türk Toplumu’nda böylesine bel altı esprileri, şakalaşmaları cesurca üretebilmektedir (Ama oyunu izleyenlerin gayet memnun olduğunu gördüğümüz vakit ise izleyici kitlesinin muhafazakar kesim değil daha çok elitist kesim olduğunu rahatlıkla anlayabiliriz.)

 Oldukça komik, neredeyse anarşik bir şekilde ilham alan ve paradoksal zeka esprileriyle dolu “Erkek Aklı Oksimoron”. Ayrıca iki cinsiyetin çatışmalarına dair bilimsel ve toplumsal destekli teoriler de ortaya koyuyor..”

Sonuç olarak oyunun yazarı, metni İngilizceden Türkçeye çeviren çevirmen, oyunun yönetmeni , uyarlayanı ve şovmen; “Kadınlar gerçekte ne ister?”  ve “Erkek aklı nasıl çalışır? Buna Karşılık kadın aklı nasıl çalışır?” şeklindeki asırlık soruları yanıtlamaya çalışırken izleyiciye zekice espriler ve karşılıklı sataşmalar dolu yani kahkaha dolu bir akşam yaşatır.. 

1: https://emrebakircioglu.com/blog/x-kromozomu-ve-sperm-uretimi

*Oyunu 27 Mart Tarihinde Ataşehir Duru Tiyatro’da izledim

Oyunun Künyesi
Yazan: Robert Dubac
Yöneten: Dersu Yavuz Altun
Oynayan: Emre Karayel
Çeviri: Özge Kayakutlu
Uyarlama: Zeki Enes Akkan
Yapım: Tiyatro Yeniden
Tür: Komedi
Seanslar
Afiş
bilge az
bilge az
1987 Eskişehir doğumlu, çocukluk ve gençlik yıllarını Kuşadası’nda geçirdikten sonra eğitimi için İstanbul’a yerleşerek Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü’nde okudu. Kişisel sergilerinin yanı sıra çeşitli sergilerde yer aldı. Şu anda eğitim hayatına Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Programı Dram Yazarlığı ve Dramaturgi bölümünde devam etmektedir. Kendi imkanlarıyla öykü, oyun, eleştiri yazmaktadır. Tekperde internet tiyatro gazetesinde ve aylık matbu basılan bir tiyatro dergisinde tiyatro oyunu incelemeleri yapmaktadır. Çoğunluğu kendi başından geçen anıları öyküleştirdiği ilk öykü kitabı “Cuma Gecesi Semti” eğitim gördüğü bölümde ödev olarak kendisinden istenilen otobiyografileri, biyografi değil öykü olarak yazması ile oluşmuştur. Elinde biriken ödev niteliğindeki bu öyküleri yazdığı diğer öykülerle birleştirmiştir. Şimdi de öykü yarışmaları için hazırladığı öyküleri ve internette yayınladığı öyküleri kitaplaştırmak üzere biriktirmektedir.

içerik ekle

sitemizde yayınlanmasını istediğin haber, eleştiri ve değerlendirme yazılarını kolaylıkla yayınlayabilirsin

benzerler

Yorumlar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Okunası yazılar

E-Posta Bülteni Kaydı

Size sitemiz ve tiyatrolar ile ilgili haberler göndermek istiyoruz