Her insanın bir hikayesi var. İlyas’ın da olduğu gibi. O, her gün metroda gördüğümüz güvenlik görevlilerinden biri. Şimdi düşünün lütfen; istasyondasınız, bir sonraki metroyu bekliyorsunuz. İlk kez içinde bulunduğunuz ya da düzenli kullandığınız bir durak. Kiminiz orada görevli kişilere aşina, kiminiz ihtiyaç olmadığı sürece diyalog kurmayı bırakın,onların farkında bile değil, değil ki hikayesini bilsin. Peki metro gecikse ve yerin 5 kat altında hem kitabını okuyup hem de gelen geçene bakan güvenlik görevlisi sizinle sohbete başlasa.
İşte biz, geciken metroyu bekleyen bir grup yolcu olarak yerimizi aldık Asmalı Sahne’nin durak olduğu oyunda. Üniforması ile ortalıkta dolanan, sayım yapan bir genç. Sempatik, konuşkan. Geciken yolcuları beklerken bizlerle konuşuyor. Bir türkü tutturuyor “Yozgat Sürmelisi”. Sonradan öğreniyoruz, Yozgatlı imiş kendisi.
Gabriel Garcia Marquez hayranı. “Yüzyıllık Yalnızlık” kitabından bahsederken lafı ailesine getiriyor. Sonra “Kırmızı Pazartesi” romanı ile bağlantılar kurarak yaşamının kırılma noktalarını anlatıyor. Onu dinlerken Yozgat, Kolombiya ve kendine yaşam kurduğu İstanbul arasında mental bir yolculuk yapıyoruz.
O gerçek bir varoluş savaşçısı. Travmalarına rağmen hayata tutunabilmeyi bilmiş. Gabriel Garcia Marquez adeta mentörüolmuş. Garip bir ünsiyet kurmuş onunla öyle ki “GABO” diye anıyor onu. Yüzünde, en çok da gözünün derinlerinde hüzün olsa da ifadeleri, yaşadıklarını sindirebilmiş cinsten, umut dolu bir boyuta erişmiş.
Ben ne mi anlatıyorum? “GABO İLLİAS” oyunundan bahsediyorum.
Sahnede dekor olmayınca iyice metne ve oyuncuya odaklanıyorsunuz. Bu da sağlam bir metin, güçlü oyunculuk performansı ve etkili bir reji gerektiriyor. Bu oyunda kendi adıma sıkıntılı bulduğu kısım, oyundaki interaktif boyutun oyunun geneline fazlaca dağılması oldu. Bunu, kurguyu gerçek kılmak adına tercih ettiklerini düşünüyorum ancak benim nazarımda bu durum, oyunda kopukluğa ve dikkat dağınıklığına sebebiyet verdi. Ayrıca, zaten 55 dakika olan oyunda bize anlatılanları daha dar bir zamana sıkıştırdı, duyguda kalmamızı sabote etti.
İki oyun arasında bazı benzerlikler yakalamam nedeniyle tam da bu noktada aklıma “Herkes Kocama Benziyor” oyunu geldi. Seyircinin oyuna dahil edilmesi açısından daha ideal bir düzeni vardı o oyunun.
Final alkışı akabinde gelen “Yozgat Sürmelisi”ne dair bilgi aktarımı neden oyun içinde bir yere yedirilmedi anlayamadım. Öte yandan, bana ters köşe yapan oyunları sevdiğim için, neşe ile girdiğim oyundan, “öylece kalarak” çıkma hissini sevdim.Diğer bir sevdiğim unsur da İlyas’a hayat veren, dahası İlyas olan Lütfi Can Bulut oldu.
Yeni sezonda devam edeceklerini düşündüğüm oyunun seyircisi ve alkışı bol olsun.







Oyunun Künyesi YAZAN: Elçin Gürler YÖNETEN: Tamer Can Erkan OYNAYAN: Lütfi Can Bulut PROJE DANIŞMANI: Ahmet Sami Özbudak YARDIMCI YÖNETMEN: Tamar Çıtak IŞIK TASARIM: Kaan Eman YAPIM: MONOLOGLAR MÜZESİ Tür: Komedi, Trajedi & Dram Seanslar Afiş