Eugène Ionesco’nun tiyatro tarihine damga vuran eseri Gergedanlar’ın İzmir’de sahneleniyor olması, heyecanlanmak için başlı başına bir neden bana göre. Üstelik oyunun, Ant Aksan yönetmenliğinde ve Tiyatro Peron’un yenilenmiş kadrosuyla perde açması, merakımı en üst seviyeye çıkarmıştı. Kolay mı? Absürt tiyatronun en zengin metinlerinden bir tanesi duruyor karşımızda. II. Dünya Savaşı’nın salgın hastalığı Nazizm’in her eve dokunduğunu göstermekle yetinmeyip, aynı zamanda Soğuk Savaş dönemiyle sorgulanmaya başlayan yeni dünya düzeni üzerinden muhtelif okumalara çeşitli kapılar açabilen, düşündürücü bir oyun Gergedanlar.
Son dönemlerde sahneye koyduğu pek çok oyunu seyrettiğim ve her seferinde kendine has tarzına şapka çıkarıp, oyunlara kattığı yorumlarına hayran olduğum Ant Aksan’ın, bu kez koyacağı tavır, çok bilinmeyenli bir denklemdi doğrusu. Gergedanlar… Nazizm’e doğrudan bir eleştiri olarak işlenebilirdi. Sonrasında küreselleşen dünyanın herkesi tek tip haline getirişi biçimiyle de özetlenebilirdi. Ya da Soğuk Savaş’ın bitimiyle birlikte galibiyetini ilan eden kapitalizmin bütün dünyayı ele geçirişi üzerinden de kuvvetli bir yorumlama ile karşımıza çıkabilirdi. Olasılıklar bir hayli çoktu ama bir o kadar da yetersizdi.
Esasında benim merak ettiğim asıl nokta, sahne yorumunun, metnin sihirli gücüyle yaratılmış geniş evrende kendine yer bulan insana odaklanıp odaklanmayacağıydı. Daha evvel üç defa farklı yönetmen çizgisi ve tiyatro ekibinden seyretmiştim Gergedanlar’ı. Her seferinde de kafamdaki metnin geniş arka planıyla, seyrettiklerimi kavgaya tutuşturmuştum. Günün sonunda hep aynı düşünce galip gelmişti: Oyunun zora girdiği ilk noktada kurtuluşu “gerçekçilik dozunu arttırma” da bulmuştu yönetmenler. Tabii hem uygulamayı hem de seyircinin ilgisini çekmeyikolaylaştırıyordu bu. İtirazım vardı. “İyi de o zaman absürtlüğe gölge düşmüyor mu?” düşüncesiyle baş başa kalmıştım her seferinde.
Rahatlıkla söyleyebilirim ki, izlediğim en absürde yakışır absürtlükte olandı Peron’da seyrettiğim. Ant Aksan, Ionesco mutfağından çıkmış dünyayı, pek çok kalıbın içine sıkıştırmadan, gösterişten uzak, olabilecek en sadece biçimde sunarak tanıtıyor bizlere. Üstelik bulduğu basit çözümler sayesinde gergedan etkisini de doyasıya yaşayabiliyoruz.
Küreselleşme, kapitalizmin mutlak hakimiyeti, yabancılaşma ve sınırları ortadan kalkmış dünyanın yarattığı tek tip insan sorununu masaya yatıracağı zaten belliydi. Asıl mesele, Ant Aksan ve ekibinin bu değişime ayak uydurmayan Berenge’ye nasıl baktığıydı. İşaret ettiği nokta, dünya değişmeden evvel de uyumsuz olan, kalabalığa dahil olma konforuna ihtiyaç duymayan, özgürlüğünü kurallara uymamakta bulan Berenge’nin, gergedanlaşma sonrasında da ayak direyen tek uyumsuz olarak karşımızda dikilmeyi sürdürmesiydi. Yani ideal insan tipi, geleneği bozmadan konsensüsü çabucak sağlarken, Bay öteki, yeni dünya düzeninde bir kez daha özgürlüğünü kement altına aldırmıyordu. Bu kısma ışık tutmakta ısrar eden ve çizgisinden şaşmayan bir üslupla, cesur ve eğlenceli bir oyun sunuyor bizlere Peron ekibi.
Özele inersek, Berenge de fazla sorgulayıcı değiller. Sorunu veya sorunsuzluğu, insanın doğasına inerek çözme noktasında da zorlayıcı değiller. Daha ziyade değişimin kendisi üzerine yorum yapmamız isteniyor. Ve aslında kilit nokta tam da burası. İzleyici kendi düşünceleriyle boğuşmalı ve absürt öğelerin tılsımlı sokaklarında güle oynaya yaptığı yolculuk sonrasında dışarı çıkıp temiz havayla yüzleştiğinde, sorması gereken soruyu kendisine fısıldamalı. Kim bilir? Belki de herkes için cevap ayrıdır ve çok farklı bir derinlikte gizlidir.
Tiyatro Peron, kendine has tarzıyla tam bir tiyatro okulu. Mekân olarak ise yaşıyor gibi. Abarttığımı düşünebilirsiniz ama Peron’un kapısından içeri adımınızı attığınızda dışardaki dünyayla ilişkiniz kesiliyor, adeta bir süreliğine zaman duruyor. Bu iklimde de sürekli yeni yetenekler yeşeriyor. Peron sanatın daimî izleyicisi olduğunuzda, genç bir oyuncunun tüm yol haritasına da şahitlik etmiş oluyorsunuz ki, bu da gerçekten özel bir his.
Bahsettiğim gibi Gergedanlar, yepyeni bir kadroyla yola çıkmış. Genel anlamda tüm oyuncuların iyi niyetle oyunun ağırlığını taşıyabildiklerini ve tempoya ayak uydurmakta zorlanmadıklarını rahatça söylesem de bazı detayların üzerinde durmakta fayda var.
Minimum dekorla büyük etki yaratan bir oyun. Sandalye bile kullanmadan pek çok sahneyi başarıyla çözmüş Ant Aksan. Oyunun başındaki danslar çok keyifliydi. Direk ve seyyar merdivenlerle sağlanan işlevsellik alkışlanmalı. Danstaki hareketlilik ve bazı oyuncuların vücut dilini harika biçimde kullanması, yağmur etkisi kadar seyircinin dikkatini yakalamayı başardı.
Dönüşüm başlangıcı olan gergedanlaşma gerilimsizdi. Anlatı, değişimin içeriği ve verilmek istenilen mesaja odaklanmıştı. Amaca yönelik aktı oyun, yuvarlak düzeninde işlendi bütün olgular. Fakat gergedanlaşma ile yağmur etkisi arasındaki korelasyonun, seyirci tarafından çok anlaşılamadığını gözlemledim. Daha ziyade görsel bir şölen olarak kalan o sahne, esasında büyük bir emeğin ürünüydü. Dikkatlerin görselde takılı kaldığını, oyun sonrasında fark ettim ben de. Halbuki yağmurun ve suyun anlamının oyuna hizmeti oldukça önemli. Ufak bir dokunuşla altı daha fazla çizilse, bence oyuna büyük katkı sağlar.
Dikkate değer diğer bir detay da karakterlerin final öncesi kendilerini özetlemeleri ve kullandıkları güçlü cümlelerdi. Oyun boyunca izleyicinin düşüncelerini ittiren pek çok noktada tokat etkisi yarattı. Fakat bazı önemli cümlelerin, salonda yeterli etkiyi bırakması için oyuncuların bir tık daha sakin kalması ve özellikle bu anları duyumsayarak yaşaması, başarılı geçen geceye tacını konduracaktır.
Yeni oluşturulmuş kadrodaki enerjiyi oyuncuların gözlerinden okuyabildim. Ekibin uyumu göz doldururken,bazı oyuncular performanslarıyla fark yarattı. Berenge’den başlamak gerekirse, zor rolün üstesinden geldi İlhan Sağ. Absürt’ ün dokusunda sırıtmadı. Şaşkınlığı da dirayeti de tadındaydı. Aykırılık çatışması özünde gizlenen özgürlükhissini bizlere tattırdı. Yine de durumu insan olma temelinde derinleştirmek için bir tık daha yukarı sıçrayabileceğini not düşmek isterim.
Jean karakteri ise olması gerekenden daha köşeliydi. Açılışı üst perdede yaptığı için oyun akışında gösterdiği değişimde istese de yeterince ivme kazanamadı. Sanki karakter hiç değişikliğe uğramamış gibi aynı sivrilikte kaldı. Alttan alta laf sokan, sinirli biri olduğunu bıçak gibi keskin konuşarak belli eden biri kıvamına getirirse daha iyi olacak sanki. Ama oyuncunun değişim sonrası yakaladığı hava takdir edilesi. Özellikle yağmur altında etrafına topladığı gergedanlara seslenişi çok etkiliydi. Bu sahnede tam da olması gerektiği gibi keskin ve yırtıcıydı Öykü Su Akbaş. Enerjisini biraz kontrol edebilirse kısa zamanda büyük rollerin aranan oyuncusu olabilir.
Dikkat çeken oyunculardan biri de Anıl Deniz Helvacı’ydı. Herkese nasip olmayan sahneye yakışma özelliği onda mevcut. Sonra sade, dengeli ve zamanlamada başarılıydı. Fakat kelimeleri yutma endişesiyle duraksadığında sesininboğuk çıktığı yerler olmadı değil.
Gizem Kurbak’ı ise birkaç rolde gördük. Fakat itfaiyeci olarak sergilediği kısa süreli performans, gerecekten iz bıraktı. Güldük, heyecanlandık ve hatta saçma deyip geçtiğimiz şeylerdeki gerçekliği gördük. Seyirci ile paslaşarak bu kısa anı temaslı kılan oyuncu alkışı sonuna kadar hak etti.
Oyunda bir numaraya koyduğum isim ise Elif İrem Budanoğlu oldu. İzlediğim en iyi mantıkçı karakteriydi. Aslında en zor rol buydu bence. Çünkü ufacık bir hata ya da tekleme, karakteri batabilirdi. Konuşmaları seyirci tarafından anlaşılmazdı, bütün emek heba olurdu. Ancak oyuncu dört dörtlük ve tempolu biçimde rolünü hakkını verdiği her an, tam tersine içimize işletti karakteri. Öyle ki, bazı kısımlarda mantıkçının repliği bitti fakat konuşan kişiyi değil demantıkçıyı takip etmeyi sürdürdüğümüzü fark ettik. Ayrıca yüzünü çok iyi kullanan bir oyuncu Elif İrem Budanoğlu. An be an ağzından çıkan kelimeleri yüzüne nakşediyor adeta. Ve ifadesini o kadar iyi koruyor ki, mantıkçının bütün absürt özelliklerini koşulsuz kabul edip ona inanıyorsunuz. Tek eksik kaldığı nokta, final öncesi seyirci ile son konuşma anında daha güçlü bitirişe ihtiyacı olmasıydı. Bunu da nazar boncuğu olarak not düşeyim.
Bay Papillon da mantıkçıdan sonra gecenini parlayan yıldızlarında ikinci sırada bana göre. Yeşim Belevi, hayat verdiği karakterin her anını doldurdu. Duruma göre sertliğini iyi ayarladı. Tam anlamıyla bir müdürdü. Ancak karakter,finalindeki son sözünü aceleye getirdi. Halbuki çok anlamlı ve vurucu bir repliği vardı. “Her müdürün bir parça doğal gergedan olduğu” gibi bir cümle, kesinlikle karambole getirilmemeli. Soluklanıp lafını tüm seyircinin yüzüne çivi gibi çakıp sahneden öyle çıkması dileğimi tebessüm ederek iletiyorum.
Bunların dışında iyileştirmeye ihtiyaç duyan iki noktaya da değinmek isterim. “Beş para etmez” repliğinin sonrasında “Beş değil, dört para bile etmez” cümlesi işlevsiz kaldı. Espri olarak seyirciye satılması isteniyorsa üzerine biraz çalışılmalı. Absürtlüğün kafasına göre takılan havasına uyması isteniyorsa şayet, replik düzeni içinde akıp gitmesi için ufak bir gayret.
Diğer taraftan kedi, köpek ve gergedan üçlemesindeki vurguyu biraz fazla buldum. Birincisi şaşırtıcıydı. İkincisi tadındaydı. Ama üçüncü denemeden sonra etkisini kaybettiğini ve sahneyi basitleştirdiğini söylemem gerekir.
Özetle, gelişime açık, ortaya koyduğu yorumla fark yaratan Gergedanlar oyunu, sizleri Tiyatro Peron’da bekliyor. Peron Sanat, kaliteli çizgisiyle takip edilmeyi hak ediyor. Ant Aksan da sahneye koyduğu her oyuna dokunan bir yönetmen. Enerjik, pırıl pırıl ekibin aydınlık yüzleriyle mutlaka tanışmanızı tavsiye ediyorum İyi seyirler.
Oyunun Künyesi
Yazan: Eugène Ionesco
Yöneten: Ant Aksan
Çeviren: Hasan Anamur
Dramaturgi: İzel Özdemircan
Koreografi: Doğan Üstünyavuz
Reji Asistanları: Ela Erdinç, Zeynep Gültekin
Yönetmen Yardımcısı: Kübra Kandırıcı
Işık-Ses Kumanda: Ömer Muhsin Özaltın-Atilla Kağan Karakoç
Müzik: Sedat Utku Güçoğlu
Afiş Tasarım: Sahir Erdinç
Dekor Resimleri: Sahir Erdinç
Realizatör: Engin Doğan
Dekor Tasarım: Kader Caner
Kostüm Tasarım: Kader Caner
Dekor Uygulama: Ahmet Kırmızıay, İhsan Yakupoğlu
Işık Teknisyeni: Atilla Erben
Oyuncular: Anıl Deniz Helvacı, Barış Can Kökten, Berfin Budak, Bulut Çil, Cansu Şahin, Elif İrem Budanoğlu, Emre Helvacı, Gizem Kurbak, Hande Akyurt, İlhan Sağ, İlknur Akgün, Cem Mars, Naci Seyitoğlu, Ogün Şahin, Ömer Doğan,Öykü Su Akbaş, Yeşim Belevi
Topluluk: Tiyatro Peron
Tür: Trajedi & Dram
Seanslar
Afiş