Bir kalabalığı oluşturan herkesin, aynı anda mahkemeye çıkardığı ruhları izliyoruz. Dışarıdan salona yaptığımız bu şahitlikler seyircinin gözlerinden okuduğumuz tavırlar sahneye, tüm oyuncuların ayak uçlarına kadar siniyor. Koltuklar karanlıktan sesler getiriyor sahnedeki her karakterin kulağına.
Zalim bir Kral:
-Hain, Dikdatör, Kralımız Çok Yaşa ! …
Birbirinden farklı yargılar duyuyor ve karakter içinde bir yerlerde aynaya bakıyor. Bu bakış karakteri oynuyor olmaktan çıkarıp, Krallık, Manastır, Hapishane, Ev, Aile …
Sahnedeki o yerlerin insanları yapıyor.
Ruhların özgürlüğü, tartışılmaz tatlı bir realizm olarak önümüze seriliyor. Kaldırımda, bir sarhoşa yüz çeviren herkes sahnede yüzünü dönmüyor hiç yapmadığı kadar empati yapabiliyor ya da hiç olmadığı kadar vicdansız bakabiliyor.
Söyleyemediğimiz tüm hakaretler, nasıl da masumlaşıyor perde arkasında.
Peki söyleyemediğimiz sevgi sözcükleri, ah dile getiremediğimiz ne çok aşk sarhoşluğu var içimizde biriken… Hepsi nasıl da mümkün, yaşanabilir kılıyor tüm duyguları istediğin kadar yukarıda. Düşünürken bile kanatlarım hiç hissetmediği kadar ışıltılı:)…
Sahne mümkün kılar
Yıldızlar yukarıdayken de dokunulabilir ve düşler zaten hiç gitmemiş…
İşte tiyatro budur! Benliğin, herkesin gördüğünden öte, neysen odur!…
Hadi! İçindeki Yıldızları Göktekilerle Tutuştur!…
Tiyatronun kıymetli sakinleri,
Günümüz Kutlu Olsun…