İnteraktif Hikayelerle: Meddah

Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun türlerinden biri olan meddah, seyirciye anlattığı doğaçlama/metinsiz hikayelerle tek kişilik bir halk tiyatrosu örneğidir. Meddah, anlattığı hikayeye göre taklitler yaparak rol oynar. Geçmişte genelde saray, köşk ve kahvehanelerde anlatılan bu hikayelerin sonunda seyircilere de nasihat verilirdi. Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı gibi yüzyıllardır bilinen ve dilden dile farklı şekillerde anlatılan hikayelerin yanında, dönemin güncel meseleleri de meddahların anlatı alanına giriyordu. Bu anlatıcılık geleneğini göstermeci tiyatro-açık biçim içinde rahatlıkla değerlendirebiliriz. Hikayenin gidişatına göre zaman ve mekanda yapılan sıçramaların yanı sıra hikaye bütünlüğünün şarkılarla kesintiye uğratılması sebebiyle bize parçalı bir anlatı yapısı sunar. Bütün bu özellikleri kapsayan fakat adeta bahar havasından kalma bir Ankara akşamında yakaladığımız meddah, günümüze ayak uydurmuş halde modern bir uyarlamayla karşımıza çıkıyor. 

Modern meddahın gelenekselden ayrıldığı kısım ise anlatılacak olan hikayenin izleyicilerle interaktif bir şekilde belirlenip ilerlemesi. Burak Tamdoğan’ın oyunculuk performansıyla şekillenen hikayelere Cengiz Yılmaz, çellosu ve doğaçlama ezgileriyle katkı sağlıyor. Oyun yaklaşık bir buçuk iki saat civarında sürerken, üç ayrı hikayenin canlandırılması yanında üç ayrı şarkı dinliyoruz.
Mekanda küçük bir sahne karşılıyor bizi. Aslında meddahın bir halk tiyatrosu geleneği olduğunu hatırlarsak, tiyatro sahnesine gereksinimi yok. Böylece hem doğal bir ortam oluşuyor hem de geçmiş yıllarını unutmamış oluyor. Zaten bu tür anlatı veya doğaçlama tiyatrolar için fikrimce büyük sahnelere de gerek yok. Çünkü böylece seyircilerin yorumları, yönlendirmeleri veya görünür olmaları etkileşimi daha kolay sağlıyor.

İlk olarak Cengiz Yılmaz sahneye geliyor ve çellosunun tellerinden süzülen ezgileriyle bizlere, giriş müziği de diyebileceğimiz ufak bir dinleti sunuyor. Hemen ardından baston ve peşkiriyle Burak Tamdoğan sahneye geliyor. Ne yapacağına ve nelerle karşılaşacağımıza dair mini bir bilgilendirmeden sonra oyun, ‘’sizi son zamanlarda en çok mutlu eden şey nedir?’’ veya ‘’ son zamanlarda en çok şaşırdığınız şey nedir?’’ gibi seyircilere yöneltilen sorulardan alınan cevaplarla tamamen doğaçlama bir şarkı ile başlıyor. 

İlk hikayede seyircilerden alınan tarih, mekan, karakter, yaş gibi belirlemelerden sonra devrimci bir gencin başından geçen olayları izlemeye başlıyoruz. 1980 yılında geçen 17 yaşında olan bu gencin hikayesi biraz trajikomik biçimde ilerliyor. Meddahlık geleneğinin taklide dayalı olması tam da bu esnada devreye giriyor ve baston zaman zaman hikayedeki kadının yerine geçerken zaman zaman da ana karakterin yerine geçiyor. Dikkatimi çeken bir başka şey ise burada ‘’-mış’’ gibi yapmanın yoğun olarak kullanılması. Yani belli bir karaktere bürünüp sergilenen oyunculuk performansından ziyade ‘’rol oynama’’ halini çağrıştırıyor bana. Çünkü aksesuarın aksine bir nevi sandalye, baston ve peşkir dekor görevi de görüyor. Aslında her şey herkesin yerine geçebilecek derecede esnek. Anlatıcılık geleneğini klasik biçimdeki tiyatro ile kıyaslamak olası olmadığından, bu hikayelerde bir tiyatro oyunu izlemenin hissinden çok uzağız. Liseli gencin hikayesi can alıcı bir kısımda durduruluyor ve daha sonra hatırlatılması için seyircilerden birine emanet ediliyor. İkinci hikayeye geçmeden önce ise yeniden seyircilere yöneltilen sorunun cevabıyla araya bir şarkı giriyor. Oyun boyunca söylenen şarkıların kimisinde Burak Tamdoğan’ın yönlendirmeleriyle seyirciden koro oluşturuluyor. Böylece seyirciler hikayelerin yanı sıra şarkılara da katkı sağlıyor. Diğer hikayede seyircilerden alınan yönlendirmeler doğrultusunda dönercilik yapan bir adamın başından geçen olaylara tanık oluyoruz.

Bu hikayeyi de can alıcı noktasında bırakıp başka bir seyirciye emanet ettikten sonra, üçüncü hikayemizde 2512 yılına kadar gelip kozmonot bir kadının yaşantısını izliyoruz. Günümüzün popüler meselelerine de dokunmadan geçmeyen bu hikayenin sonunda anlatıcılık şarkı ile sonlanıyor. Modern yorumu yaptığımız bu meddahı gelenekselden ayıran bir diğer özelliği ise anlatılan üç ayrı hikayeden bir şekilde ortak noktalar çıkartarak hepsinin tek şarkıda birleştirilmesi. Birbirinden alakasız duran bu hikayelerin birbirleriyle bağlantılı hale gelmesi benim inanılmaz hoşuma giden bir şey. O bağlantı kısmı yaratılırken aslında hikayenin geçmiş veya gelecekleri boşluklarını da doldurmuş oluyoruz. Ve ne kadar saçma olursa olsun yaşamda da her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu hissini veriyor bana. Aynı zamanda aradaki bağlantı çıkarılmaya çalışılırken komedi dozu yükseliyor ve her bir hikayeyi eğlenceli hale getirip merak unsurunu tetikliyor. Bu tarz anlatı ve oyunları da çok beğeniyorum. Üç hikayenin her birinde aşk dokunuşları olduğunu da söylemeden geçmeyelim.

İnteraktif ve doğaçlama olarak gelişen bu tür oyunlar, bence seyirci beklentisi açısından daha riskli bir yerde duruyor. Hikayeyi beraber oluşturmanın verdiği hakimiyetle tanışan seyirciler, müdahale etme ve olayları istedikleri yere çekebilme dürtüleriyle ister istemez beklenti ister istemez tepe noktaya ulaşıyor. Bundan dolayı; zeka, algı, çeviklik ve performansın oldukça ön plana çıktığı bir biçim bana göre. O gün orada bulunan seyircinin enerjisi ve aktifliğiyle birebir ilerleyen, böylece de çok değişken olabilen bir tür. Yavaş yavaş toparlamam gerekirse, ben geleneksel biçimde anlatılan bir meddah -tabiri caizse gerçek bir meddah- izlemedim daha önce. Tiyatro Kuka usulü modern meddahı birkaç kez daha izleme fırsatı bulmuştum. Yanlış anımsamıyorsam anlatı sırasında kullanılan müzik aleti, olaya uygun efektler yaparak zaman zaman şarkı dışında da hikayeye dahil oluyordu. Müzik aleti anlatı içinde birazcık daha aktif yer alırsa daha tatlı ve güzel olabilir. Hazır müzik aleti demişken de gelenekselin moderne doğru uyarlanmasına çello dokunuşu hoşuma gitti (daha önceki gösterilerde gitar kullanılmıştı). Çünkü çello, gündelik yaşamda sık sık karşılaştığımız görece daha bilindik müzik aletlerinden ziyade benim zihnimde klasik ve orkestra konserleri içinde var olan ve hep oralarda yaşayan bir alet. Birbirinden zıt gibi görünen fakat bir araya gelince inanılmaz bir uyum yakalayan iki kavram gibi olmuş meddah ve çello… 

Sonuç olarak, oldukça eğlenceli, keyifli ve bol bol güldüğüm bir akşam oldu. Akşamın sonunda Burak Tamdoğan anlattığı bütün hikayeleri birbirine güzel bir performans ile bağlayabildi. Anlatı sırasında zaman zaman seyircilerle iletişim haline geçerek gündeme veya günümüze dokunan yaptığı şakaları da bir kıvraklıkla dozunda toparladı. Hem Cengiz Yılmaz’ın hem de Burak Tamdoğan’ın performansları başarılı ve yerindeydi. Her defasında farklı hikayelerle karşılaşacağınız meddaha denk gelirseniz eğer, mutlaka kaçırmamamız gereken bir deneyim olabilir sizler için 🙂

Oyunun Künyesi
Müzik: Cengiz Yılmaz

Oynayan: Burak Tamdoğan

Topluluk: Tiyatro Kuka

Tür: Komedi
Seanslar
Afiş
A.Silvia Aydoğan
A.Silvia Aydoğan
Kendini bildi bileli sanatın neredeyse her dalına bir şekilde eli değmiş biri. Okudukça yazıyor, yazdıkça okuyor. İkinci lisansını DTCF Tiyatro Bölümü Dramatik Yazarlık Anasanat Dalı’nda sürdürmekte.

içerik ekle

sitemizde yayınlanmasını istediğin haber, eleştiri ve değerlendirme yazılarını kolaylıkla yayınlayabilirsin

benzerler

Yorumlar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Okunası yazılar

E-Posta Bülteni Kaydı

Size sitemiz ve tiyatrolar ile ilgili haberler göndermek istiyoruz