Kahrolsun ya da Yaşasın! Azizlere ve Hainlere Her zaman İhtiyaç Vardır!
Oyunu Çankaya Sahne’de usta oyuncu-yönetmen Mehmet Atay’ın yorumuyla izledim. Her şeyden önce Mehmet Atay’ın Ankara’ya kazandırdığı bu muhteşem tiyatro salonunda bulunmanın ne harika bir duygu olduğunu paylaşmalıyım.
Çankaya Sahne’nin Ankara’daki serüvenini eski Ankaralılar biliyorlar. Bir dönem Ankara’nın en güzel sineması olan bu mekân, 80’lerde gençlerin uğrağı Airport Disco olarak biliniyor. Ancak bu yıllar içinde mal sahiplerinin hayali mekânın gerçek rolüne girmesi yani bir tiyatro sahnesi olarak hayatına devam etmesi olmuş. Fakat böylesine büyük bir mekânı bir tiyatroya çevirecek ve onu bir tiyatro olarak yaşatabilecek disiplinli, direngen ve tiyatro dünyasına ismini hakkıyla yazdırmış bir tiyatro insanına, Mehmet Atay’a ihtiyaç varmış. Ve evet… Mehmet Atay büyük zorluklarına rağmen bu mücadeleyi verdi ve Ankara bu muhteşem 500 kişilik Tiyatro’ya kavuştu.
Jeanne d’ Arc’ın Öteki Ölümü Mehmet Atay’ın Çankaya Sahne’de sahnelediği ikinci Stefan Tsanev oyunu. İlki ise yıllardır sahneyle buluşturdukları yine Oktay Dal ile rol aldıkları “Sokrates’in Son Gecesi”. Mehmet Atay’ın Tsanev merakına hak vermemek elde değil; çünkü Tsanev politik olanla mizahi olanı, entelektüel bir potada güçlü, kıvrak, akıcı kalemiyle çağdaş tekniklerle eritiyor.
Jeanne d’Arc tarih kitaplarında geçtiği üzere, İngilizlerin 1400’lerin başında Fransa’ya tahakküm etmesine yol açan yüzyıl savaşlarında ortaya çıkmış bir halk kahramanıdır. Jeanne d’Arc 19 yaşında yakılarak öldürülmüş, bir süre sonra tekrar yargılanarak temize çıkarılmış ve azize ilan edilmiş, Hıristiyan dünyanın savaşçı ermişlerinden biridir. Tsanev’in oyununda; Jeanne d’Arc’ın öldüğünü anlıyor, gezici bir tiyatroda oyuncu olan ve zina suçundan ölüme mahkûm edilmiş olan Jeannet’i zindanda mahkemeye oynayacağı oyunu prova ederken görüyoruz. Jeannet’e Peder Ladvenü gelerek “mahkemede Jeanne d’Arc’ı oynar, onun adına mahkeme heyetine yalvarırsan, gerçek Jeanne adına onun tüm sözlerini inkâr edersen hayatını bağışlarız” demiştir. İşte Tsanev’in oyunu çoğu güçlü edebi metinde karşılaştığımız, insanın kendi iradesi ile kendisi ve insanlık adına karar verme durumunda kaldığı bu zorlu süreci tartışıyor.

Filiz Yiğitbaşı Çolakoğlu Jeannet rolünde mahkemeye oynayacağı “oyunun” provasını yaparak başlıyor oyuna. Bu prova süresince ışıkların altına getirdiği “tiyatro oyuncusunu oynayan oyuncu” rolünü bir süre sonra üzerinden tamamen çıkarıp kenara atıyor ve sade, yaşayan bir Jeannet koyuyor sahneye. Şüphesiz Atay’ın yorumu çizgisinde, oyunun gereği olarak yapılan bu iki ayrı oyunculuk performansı; bir yandan Jeannet’in bir başkasının (Jeanne d’Arc’ın) yerine geçtiğini işaretlerken bir yandan da mahkemede bir “oyun” oynanacağını bizlere ifade ediyor. Ama bu noktada şunun da altını çizmek gerek: Çolakoğlu bu iki oyunculuk performansını göstererek; o artık fenalık geçirdiğimiz yukarıdan, artistik pozlarla içi doldurulmuş, oyuncunun sesinin oyunun içeriğinden bağımsız bir ağdalı performansa döndüğü “tiyatro oyuncusunu oynayan oyuncu” tipini de eleştirel bir dille seyircinin önüne koymuyor mu?
Jeannet kendi hayatını kurtarmak için hazırlanırken; tarihin önünde, Fransa’ya ve insanlığa karşı bir sınavdan geçeceğini anlar. Bu sınavda birey/karakter olmayı tercih ederek insana ve insanın yarattığı tarihe inancı korumak için kendini feda eder. Böylece Jeanne d’Arc bir kez daha ölür, bir kez daha ölümsüz olur, kahramanlaşır… Bu “Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü”dür! Oyun bize insan onurunun hala var olduğunu ve zaman zaman kendini gösterdiğini söyler gibidir.
Oyunda Cellat sadece celladı değil halkı da kendinde imler. Halk Jeanne d’Arc’ın bir kere daha ölmesini ve yeniden kahramanlaşmasını ister. Halkın ağzında “kahrolsun” ya da “yaşasın” nidaları birbirinin yerini rahatlıkla alır ve halkın her zaman azizlere ve hainlere ihtiyacı vardır.
Cellat Jeannet’e “kendisini çok sevdiği için çatır çatır yakacağını” söyler. Çünkü kitleler her zaman iktidarın kuvvetinden gelecek tehditlerden sakınacak şekilde kendini konumlandırmaya çabalar. Kitlenin manipüle edilmesinin bir önemi yoktur. Kitle içinde rahat edilen yerdir. Kitlenin içinde güven içinde duran insan vicdanını ve kudretini iktidara teslim etmeyi tercih eder. Kitlenin içi, iradesini ele alarak tercihler yapabileceği özgürlüğü taşımaya yanaşmayan “güven” içindeki insanlarla doludur. Ama insanlar “yaşasın” ya da “kahrolsun” sloganlarını ardı sıra atarken, bir yandan kendi küçük hayatlarının ihtiyaçlarını, arzularını da gözetmekten geri kalmadığından, Cellat zindanda kontrolü altında olan Jeanne d’Arc’ı bakire olarak öbür dünyaya da göndermek istemez.
Oyunu Türkçeye kavuşturan Hüseyin Mevsim herhalde -asıl metinde de yer alan- “istenildiği ölçüde, sahnelenen coğrafyanın gündemine göre doğaçlanabilir” ifadesinden aldığı güçle çeviri yaparken oyunu Türkiye’ye göre bir hayli çeşitlendirmiş. Büyük oranda bu Türkçe çeviri metne sadık kalmakla birlikte Mehmet Atay’ın da sahneye koyduğu oyunda bu “çeşitleme/yerelleştirme” gayretine biraz daha katkı verdiği anlaşılıyor.
Çeviri metinde yer alan taşlamalar, göndermeler… Açıkçası dozu bana biraz fazla geldi. Ancak ne yalan söyleyeyim son yıllarda Twitter’da ironik yazma konusunda fena fillah mertebesine gelmiş ya da büyük olasılıkla bu ironik tweetlerin takipçileri olan seyircileri bu taşlama/gönderme sepeti memnun etmiş görünüyordu.
Yabancı bir metnin çevrilmesi ile kalmayıp yerel/lokal tarih, sosyolojiye hitap eden bir hale getirilmesinde; hem metnin yazıldığı tarih ve o tarihin toplumsallığı ile bugün arasında hem de coğrafyaların farklı serüvenlerinin bir bağlam içinde toparlanmasında sorunlar olabiliyor. Oyunda Tsanev’in yeryüzüne inen tanrısının birazda can sıkıcı bulduğu demokrasi baskısı ile uğraştığını öğreniyoruz. Onlarca Türkiye’ye ilişkin göndermenin yer aldığı oyunda, dünyanın ve hele Türkiye’nin yürüdüğü istikametleri düşündüğümüzde bu demokrasi vurgusu (Oyunun yazıldığı dönemin Doğu Avrupası’na uygun olmakla birlikte) tuhaf kaçıyor doğrusu.

Oyun, Tsanev’in muradının; erdemli davranmanın, idealleri uğruna yaşamını feda etmenin “insana ait bir duruş” olduğunu göstermek olduğunu düşündürüyor. Jeannet özgürlüğü, onuru seçmektedir ve bunun bedeli ateşlerde yanmaktır! Jeannet özgürlüğü seçtiğinde Tanrı yarattığı insana bakar, İsa’yı da hatırlayarak ağlar ve belki de insan onuruna sahip çıktığında kendi anlamını yitirir. Çünkü artık var eden ve yok eden özgürlüğünü ve iradesini taşıyan insandır! Bu değerlendirme bağlamında-Hristiyanlık tarihini bir yana bıraktığımda- Oyunun aydınlanmacı ve romantik damarını hissediyorum.
“Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü” Türkiye özelinde yakın uzak tarihimizden birçok mevzuyu hatırımıza getiriyor. Bunlardan birisi de “ölüm oruçları” süreçleridir. Bu tarihsel duraklarda da insanlar “onurları için” ölüme gittiklerini söylemişler, iktidarların kendilerine müdahale etmelerine bilinçlerini kaybedene kadar izin vermemişlerdi. Bir tür “onurun, ideallerin için ve tarihe not düşmek, ölü bedeninle dünyayı sarsmak için ölmelisin şiarı ile donatılmıştı bu süreçler. Ölüm oruçları kamuoyunun çeşitli katmanları tarafından farklı yargılarla değerlendirmelerine muhatap olmuştur. Tsanev’in dediği gibi: “Yaşasın” ya da “kahrolsun”! Hemen sonra mesela Erdal Eren geliyor insanın aklına… 12 Eylül’de yaşı büyütülerek idam edilen çocuk. Sonra hiç inkâr etmeyen, “yaşasın” diye ölüme giden Deniz’ler… Daha neler neler! Bu coğrafyanın Jeanne d’Arc’ları da bu insanlar mıydı acaba?
Sevgili Mehmet Atay’a hem bu şahane oyun hem de Ankara’ya kazandırdığı Çankaya Sahne için teşekkürler.







Oyunun Künyesi Yazan: Stefan Tsanev Çeviren: Hüseyin Mevsim Yöneten: Mehmet Atay Yönetmen Yard. : İsmail Suat Öztürk Asistan: Nadide Sıla Demircan Işık ve Dekor Tasarım : Mimart Yapım Oyuncular: Filiz Yiğitbaşı Çolakoğlu Oktay Dal Mehmet Atay Topluluk: Çankaya Sahne Tür: Komedi Seanslar Afiş