İşçi sınıfının sorunlarının yoğun bir biçimde yaşandığı, intiharların bol olduğu bir yerde ve zamanda hükümet; 1 Mayıs günü 11.00’den itibaren intihar edenlerin birinci dereceden yakınlarına hapis ve para cezası vermeye karar verir. Biz de seyirci koltuklarımızdan bir grup intihara meyilli insanın bir parkta, bu kararın ve atmosferin gölgesinde neler yaptığını izleriz.
Sisifos Sanat’ın Kaktüslü Adam oyunu, oyunun meselesi ve ele alınış biçimi başta olmak üzere birçok açıdan gayet başırılı sayılabilir. Bütün oyun boyunca ekonomik ve sınıfsal sorunların toplumun farklı kesimlerindeki insanları nasıl etkilediği hiç didaktik olmayan, rahatsız etmeyen bir noktadan son derece iyi anlatılmış. Üstelik bu kadar toplumsal bir mesele, distopik denilebilecek bambaşka bir dünyadan taşlama yoluyla içinde bulunduğumuz sistemi nokta atışı bir biçimde işaret etmektedir.
Bu distopik yapıda var olan karakterler ise oyun ile uyumlu bir biçimde donatılmıştır; tercih edilen kostümler yaşanan zor durumları işaret ederken her oyuncunun yüzündeki bembeyaz makyaj seyircinin kafasında “ölüm” imgesini kolaylıkla yaratmaktadır. Toplu intiharların yaşandığı bir yerdeki intihara meyilli insanları anlatırken bu makyaj tercihi son derece akıllıca bir seçim olmuş; üstelik oyunun gerçeklik ile kurduğu hiç sağlam olmayan ilişkiyi destekler biçimdedir. Bunun yanında oyuncuların genel anlamda iyi bir iş çıkadıkları ama birkaç noktada karakterlerle kurulan ilişkinin daha iyi bir noktaya getirilebileceğini düşünüyorum; oyun boyunca içimden ritimlerinin çok hızlı olduğunu geçirdim, oyuncular biraz daha keyfini çıkararak oynayıp belki daha sakin olsalar ortaya çok daha tatlı bir iş çıkabilir. Karakterlerle ilgili beni rahatsız eden bir başka nokta ise karakteristik meselelerin ait olduğu karakterde kalmayıp bütün oyunculara yayılması; “ebesininki” şakasının altı doldurulup bir anlam zeminine oturtulmuş, bu noktadan gayet başarılı fakat bu şaka bütün oyuncuların diline dolanmayıp yalnızca ait olduğu karakteri oynayan oyuncunun sesinde kalsa çok daha eğlenceli bir hale gelebilir. Oyun boyunca gayet komik olan bir kelime şakasını defalarca her oyuncudan duyunca komedi seviyesi aşama aşama düşüyor.
Dekor ve ışık genel anlamda sorunsuz görünse de dekorun telafi edilebilir küçük bir pürüzü var. Bu pürüzden bahsetmeden önce biraz dekoru anlatmak yerinde olacaktır; sahneye girdiğinizde sizi etrafa dağılmış çift çift ayakkabılar, bir oturma alanı, çöp poşetleri, oturma alanının arkasında bir duvar ve duvarın üstünde yarısı görünmeyen bir yazı karşılıyor. Ayakkabı ve çöp poşetleri fikrini son derece sevsem de duvar beni biraz rahatsız etti; duvarın oyun boyunca tek işlevi üzerindeki yazı, yazının da çok daha basit bir zemine yazılabileceği düşünülürse işlevsiz ve böylesine gerçekçi bir duvar çok da bir işe yaramıyor. Duvarın gerçekçiliğinden dekor aşamasında sahiden büyük bir emeğin yattığı anlaşılıyor ama oyunun yapısı gerçekliğe bu kadar da yakın durmuyor; tabii bu oldukça rahatsız edici, asal bir problem değil.
Beni dekorun bu ufak pürüzünden çok daha fazla rahatsız eden bir konu, yaklaşık olarak oyunun ortalarında oyuncularından birinin ışığı kendi üstüne alarak “faşizm” açıklaması yaptığı bölümdü. Oyunun tam olarak o kısmında oldukça açık bir biçimde faşizmden bahsedildiği belli; ortada her bir seyircinin bunu anlayabileceği bir açıklık varken oyuncunun, kendi bilincinde ve özelinde olsa dahi, “faşizmi” anlatmasını metinsel bir sorun olarak yorumladım.
Bütün bu ufak pürüzlerin olması oyunun genel yapısında bir deprem etkisi yaratmıyor, bütüne bakıldığında başarılı bir oyunla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. İzlememiş seyircilerimize açık açık anlatıp ilk defa karşılaşma hazzını yok etmek istemem ama özellikle finalde seyirci ile kurulan ilişkinin başka bir bağlama taşınması, seyirci koltuğunda oturan bizler için gülümsememize ve “yan yana” olmanın keyfini hatırlamamıza katkı sağlayan bir fikir; üstelik son derece takdir ettiğim bir fikir, oyun çıkışında seyircide kalması istenen hissiyatı uzun süre koruma potansiyeline sahip.
Aldığım bazı duyumlara göre oyun ekibinin, final sahnesinde seyircinin tavrına göre alternatif bir finali daha varmış; bu da duyduğumda son derece etkilendiğim bir nokta, içimde diğer finali de görene kadar oyunu defalarca izleme isteği uyandırdı.
Sisifos Sanat ekibinin emeğine saygı duyar, bol seyircili ve alkışlı oyunlar geçirmelerini dilerim.
Okuduğunuz için siz değerli okuyuculara da teşekkür ederim.
Oyunun Künyesi Yazan & Yöneten: Burak Efe Meyilli Oynayanlar: Berkay Yazar, Ramazan Bilal Bal, Nergiz Zaimi, Serkan Yılmaz, Şahan Efe Küçük Dekor Tasarım: Deniz Yalçınkaya, Çıvgın Cumbul Afiş Tasarım: Mert Kılıç Makyaj: Irmak Tuncer Topluluk: Sisifos Sanat Tür: Absürt Komedi Seanslar Afiş