Bu Yapımın sahneye koyduğu oyun için Aralık sahnedeyiz. Oyun, tek perde ve yaklaşık 1 saat civarında sürüyor. Tek mekandayız ve sahne arkasında yaşananları göremiyoruz. Konunun odağında yeni taşınılan bir evde verilen partiden sonraki yaşanan olaylar var. Eylül, Ali ve Nice isimli karakterlerin arasındaki ilişkiler, sırları ve yaşadıkları gece ilerledikçe ortaya dökülmeye başlıyor. Oyunun yazarlığını Burcu Görek, yönetmenliğini ise Balım Kar ile Semih Değirmenci üstleniyor.
İlk bakışta sahnenin sağında solunda ve arkasında üst üste bir sürü kutu görüyoruz. Ana karakterlerden biri olan Eylül’ün eve yeni taşınmış olduğunu anlıyoruz böylelikle. Bir ev partisi verilmiş ve partinin hemen sonrasında etraftaki şişeleri toplayan Ali ile başlıyor oyun. Fakat oyunun ilk beş altı dakikasında, müziğin sesinin yüksekte kalması sebebiyle sahnede konuşulanlar güçlükle duyuldu maalesef. Eylül ve Nice’nin de sahneye gelmesiyle, Ali’nin Nice’nin çalışanı olduğu bilgisini alıyoruz ve Eylül ile de henüz yeni tanışıyorlar. Böylece merkezimizde Eylül ve Ali karakterleri var. İkisinin gece boyunca aralarındaki ilişkinin dönüşümüne şahitlik etmeye başlıyoruz. Yan hikayede zaman zaman Nice’nin sahne dışında göremediğimiz, onun da bir tanışma uygulamasından yeni tanışmış olduğu bir adamla yaşadıklarına tanık oluyoruz.
Aslında bir alt sınıf üst sınıf meselesinden bahsedebiliriz fakat bu yönden oyunun temelini etkileyecek derecede bir çatışmadan söz edemeyiz. Ali bir çalışan, Nice onun patronu ve Eylül de Nice’nin arkadaşı. Tek başına yaşayan bir kadın ve onun karşısında babaannesiyle yaşayan bir adam. Üstelik aralarında bir yaş farkı da söz konusu. Eylül, Ali’den on yaş kadar büyük. Eylül ilk başlarda heyecanla karışık biçimde Ali’nin kendinden küçük olmasını sorun eder gibi olsa da ona bir şans vermeye ikna oluyor. Tabi burada Nice’nin desteğinden de güç alıyor. Ali’nin ise bu durum hakkındaki görüşünü net şekilde okuyamıyoruz fakat olumsuz bir tavır sergilemiyor. İki karakterinde kendilerine ait net çizgileri yok aslında. Belki bunun sebebini -içkinin de etkisiyle- bir parti sonrasında yaşanıyor olmasına bağlayabilirim. Çünkü oyun, bir bitiş gibi sonlanmıyor.

Bize evde yaşananların bir kısmı kesit halinde veriliyor ve bunun sonrası da varmış hissiyle bitiyor oyun. Neticede her şeye rağmen bu iki zıtlıktan ortaya çıkan kuvvetli bir çatışma durumu yok. Nice’nin sahne dışında ilettiği ilişkisini göremememizden kaynaklı ufak bir merak unsuru oyun boyunca kendini diri tuttu. Karakterler içini açtıkça zaman zaman dramatik anlar yaşansa bile etkisi tam olarak sirayet etmeden komik bir olay veya durum ortaya çıkarak süreci dengede ilerletti.
Oyun temelde ilişkilere odaklanıyor. Kutular ise aslında insanların içinde taşıdıkları sırları, yaşadıkları ve duygularını temsilen kullanılmış bir nevi. Fakat oyun boyunca yalnızca bir kutu açılıyor, diğer kutuların ağzı kapalı şekilde dekor niteliğinde sahnede. Halbuki üç karakter de zaman içinde yaşadıklarını ve içindekileri dökmeye başlıyor. Kutu sembolleri her karakterden önce yavaş yavaş açılarak kullanılsaydı mesaj bağlamında daha etkili olabilirdi. Yine de oyunun bir mesaj verme kaygısı yaşadığını düşünmüyorum. Komedi unsurları da işin içine girdiğinde daha çok seyirciye keyifli bir akşam yaşatmak, kafasını dağıtmak ve eğlendirmek amaçlarını taşıdığını söyleyebilirim.
Oyunun tek mekanda geçmesinden kaynaklı dekor ve ışık kullanımı stabildi. Bir oyun izliyor gibi değil de arkadaşlarımızla evin salonunda oturuyormuşuz hissindeydi. Ekrem Can Arslan’ın oyunculuğunu çok beğendim. Çok doğal, sade ve sempatikti. Bir bakıma oyunun komedi unsurlarının çoğunu oluşturduğundan (özellikle babaannesiyle olan telefon konuşmaları) oldukça keyif verici bir performansı vardı. Burcu Görek ve Dilara Gül’ün de oyunculuk performansları rahatsızlık vermeden doğal akışında ilerledi. Bahsettiğim gibi oyun açık uçlu ve bana göre biraz havada son buldu. Eylül ve Ali bir ilişkiye doğru yol almış görünseler de ‘’acaba sonrasında ne oldu?’’ ve ‘’neden burada bitti?’’ sorularıyla ayrıldım yerimden. Oyun devam ediyor hissi çok kuvvetliydi. Bu tür oyunların ‘’yaşıyor’’ duygusu bu bağlamda oldukça yoğun. Sadece ‘’bu noktadan’’ baktığımızda oyun gerçekçi mi? Fazla gerçekçi. Diğer bütün unsurları ele aldığımda ise hayatın insan ilişkileri açısından bu kadar yumuşak olduğunu düşünmüyorum. Yine de Ali, Eylül ve Nice hala bir yerlerde hayatlarına devam ediyorlar…Bu sayede fark ettiğim başka bir şey ise net bir başlangıcı ve sonu olan oyunların bana daha çok hitap ettiği oldu.
Oyun sonrası ekiple, Çağdaş Drama Derneği aşama hocamız ve aşama arkadaşlarımızın da katılımıyla küçük bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu aşamamızın temeli tiyatro ve dramaturgi olduğundan, oyunun yazım ve hazırlanış sürecini oyunun yazarı Burcu Görek ve ekip arkadaşlarından dinledik. Güzel, tatlı bir sohbetti.
Ekibin Ankara’yla ve Ankara seyircisiyle arası gayet iyi, sık sık da Ankara’ya uğruyorlar. Keyifli bir akşam geçirmek için ideal bir oyun.









Oyunun Künyesi Yazan: Burcu Görek Yönetmen: Balım Kar, Semih Değirmenci Oyuncular: Burcu Görek, Dilara Gül, Ekrem Can Arslandağ Dekor Tasarımı: Ilgaz Kasapoğlu Işık Tasarımı: Selen Çakırhan Kostüm Tasarımı: Duru Güner Hareket Düzeni: Burcu Brodo Fotoğraf Tasarımı: Fethi Karaduman Fotoğraf: Volkan Demir Afiş Tasarımı: BU Kolektif Reji Asistanı: Ege Güneyli Asistan: İrem Ece Keskin Topluluk: BU Yapım Tür: Seanslar Afiş