Günümüz insanı, duygusal boşlukları, özel hayatına birini alma konusunda yaşanan sıkıntılar, bunun yol açtığı pes edişler, yinelenen denemeler ve hayal kırıklıkları. Bazen en umudu kestiğiniz anda, en ummadığınız profilde biriyle denkleşmek, bir umut ışığının doğuşu. Tüm bunları konu edinen kitap ve filmlerin çok tercih edildiği bir gerçek. Tiyatro izleyicisi için de durum farklı değil. Yazar Burcu Görek de böyle düşünmüş olacak ki, bu zamanın insan ilişkileri üzerine romantik komedi tadında “KUTULAR” adında bir oyun yazmış.
Öncelikle salon, sahne düzeni konusuna değinmek isterim: CKM A Salon ile aram hiç bir zaman hoş olmadı. Bu durum oyuna dair algımı da etkiliyor. Sevebildiğim tek yanı, evime olan yakınlığı. Oraya en uygun düşen oyun türünün çocuk oyunları olduğunu düşünüyorum. Öte yandan ekiplerin genel olarak sahne bulabilme gibi bir meseleleri olduğunu da bildiğim için, çaresiz orada oyun izlemeye devam ediyorum.
Tüm bu anlattığım duruma rağmen, dekoruyla mekana nadir uyum sağlamış oyunlardan biri oldu kutular. Sahne üzerinde, henüz çoğu kolisi açılmamış, yeni taşınılmış bir evin salonu oluşturulmuş. Renkler, ışık uygulama gayet sıcak tonlarda.
Eylül (Burcu Görek), yakın zaman önce taşındığı evinde bir parti vermiştir. Planlanandan erken gerçekleşen, Eylül’ün yakın arkadaşı Nice’nin (Dilara Gül) organize ettiği partinin bitiminde, Nice’nin işlettiği mekanda çalışan ve bu parti için de yardımcı olmaya gelen garson Ali’nin (Ekremcan Arslandağ) ortalığı toparlaması ile başlıyor oyun. Bundan sonrası bir tanışma hikayesi. Zaten oyuna adını veren ve dekorun temelini oluşturan açılmamış kutular da bu tanışma sürecine gönderme mahiyetinde bir metafor.
Düşünce güzel; birbirimizi duyuyoruz, dinlemiyoruz. Birbirimizi biliyoruz, tanımıyoruz. Herkesin sadece kendi diyeceklerine odaklandığı, sabun köpüğü iletişimler dünyasında içini ve kendini açacağın, hayatına katabileceğin birilerine denk gelmek zor. Peki bu oyundaki karakterler için durum nasıl? İşte onu da izleyince göreceksiniz.
Az önce de dediğim gibi düşünceyi sevdim ancak olayın gelişimini çok hızlı buldum. Oyunculuk performanslarındaki doğallık, anlatılan hikaye ile doğru orantılı ancak buna rağmen, çabuk gelişen duygular hali benim için hikayenin gerçekçiliğini sabote etti.
Bu, benim oyunu nasıl algıladığımla alakalı bir durum. Dolu olan salondaki genel seyirci reaksiyonu gördüğüm kadarıyla benimle ters orantılı:)
Dikkatimi özellikle çeken bir durumdan da bahsetmek isterim: Salonun (sağ/sol ekseninde) tam ortasında oturmama rağmen, Burcu Görek’i yüksek oranda sol profilden gördüm. Kaç kişi buna dikkat etti ya da bunu önemsedi bilmiyorum ama nedeni, koltuğun hep aynı yerinde, sağa dönük oturuyor olması. Bu durumun diğer oyuncular için böyle olmadığını düşünürsek, belki de kendisinin sahne üzerindeki konumlanışına bir revizyon getirilebilir.
Her tür izleyiciye hitap edebilecek, seyri rahat, sıcak bir oyun olmuş. Yolları açık, alkışları bol olsun.
Oyunun Künyesi Yazan: Burcu Görek Yönetmen: Balım Kar, Semih Değirmenci Oyuncular: Burcu Görek, Dilara Gül, Ekrem Can Arslandağ Dekor Tasarımı: Ilgaz Kasapoğlu Işık Tasarımı: Selen Çakırhan Kostüm Tasarımı: Duru Güner Hareket Düzeni: Burcu Brodo Fotoğraf Tasarımı: Fethi Karaduman Fotoğraf: Volkan Demir Afiş Tasarımı: BU Kolektif Reji Asistanı: Ege Güneyli Asistan: İrem Ece Keskin Topluluk: BU Yapım Tür: Seanslar Afiş