“Ben bir tiyatro eleştirmeni değilim. Yorumum ,yazdıklarım kişisel beğeninin zevkin ötesine geçmez.
Bu akşam İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı mezunu Doğaç Gözüdeli’nin yazdığı, okulda hocası olan İmer Özgün’ün yönetmenliğini yaptığı “O Zaman Küs Ölene Kadar” oyununu seyrettim. Yardımcı yönetmenliğini sınıf arkadaşları Enes Daniş yapmıştı. Ve oyundaki iki kardeşi Doğaç ile yine sınıf arkadaşı Mehmet Taşyürek canlandırıyordu. Oyun 6 mart 2023 te prömiyer yapmış olup ikinci sezonun ilk oyununu seyretmiş oldum.
Her zaman yaptığım gibi önceden okuduğum metinde yabancı subaya aşık çingene kızı yoktu, ya da esrarengiz bir cinayetin sorumlusu aranmıyordu, eşlerini aldatan karı-kocalar konu edilmemişti; günlük konuştuğumuz dilde yazılmış ve iki kardeşin aynı mekanda iki farklı zamanda geçen yas hikayeleri vardı. Ve bence anlatım çok başarılı idi. İtiraf edeyim, oyunu beğenmemin iki nedeni olabilir; ben tek çocuk olduğum için hep çok özellerimi dahi paylaşabileceğim bir abi/kardeş özlemi çektim ve de ben de aralarında 7 yaş fark olan iki erkek çocuk sahibiyim. Her zaman için didişmişlerdir ve halen didişirler ama anne ve babaya karşı en iyi müttefiklerdir, birbirlerine kızarlar, küserler ama o küslük çok çabuk unutulur. Bu bakımdan da oyunun başlığındaki “O zaman Küs Ölene Kadar” bana çok güzel bir ironi olarak geldi.
İlk hikayede abi on üç, kardeş dokuz, ikincide abi yirmi sekiz kardeş yirmi yaşında; abiyi canlandıran Doğaç 26 yaşında, Mehmet de sınıf arkadaşı olduğuna göre bir eksik bir fazla aynı yaşlarda. Tiyatro eğitimim olmadığı için gözlemlerime dayanarak 26 yaşında bir oyuncunun 9 yaşında bir çocuğu canlandırmasının kolay olmadığını düşünüyorum ama Mehmet bu zoru başarmış, şımarık, ağlak suratlı bir çocuk buldum sahnede ve de özenti sigara içen ve büyüklük taslayan bir abi olarak Doğaç, ki yaşıtı birisinin abisi olarak sahnede oynuyor.
Sevgili İmer’i ilk defa SBR (Siyah Beyaz ve Renkli)’nin karakomedisi “Annemin Cinayet Listesi” nde oyuncu olarak izledim, ama unutamadığım rolü İstanbul D.T.’nin Üç Kızkardeş oyunundaki İrina rolüdür, yönetmen olarak, öğrencilerini yakından tanıdığı için aileyle ilgili sahnelerde boşlukları doldurma konusunu seyirciye bırakmış, oyunda hüzün ve neşe dengesini sağlamış ve emeklerine sağlık izlenebilir bir oyun çıkmış ortaya.
İki farklı zaman arası geçişler sadece ışıklarla yansıtıldığı (hem değişik yılları hem de gündüz gece farklılıklarını yansıtmadaki yaratıcı ışık tasarımı için sevgili Cem Yılmazer’i kutluyorum) ve oyuncuların giysi değiştirmelerine fırsat olmadığı için sadece konuşma tarzları ile geçmiş ve şimdiki zamanları yaşıyoruz.
Nilsu Baldan’ı sahne tasarımı için ayrıca kutlamak isterim, resimlerde olduğu oyun bir mezarlıkta geçiyor, arkada sağlı sollu iki mermer mezar, ortada yeni kazıldığı belli olan bir toprak mezar. Arkada kabristanların alamet-i farikası selvi ağaçları ama biraz özensiz. Yerlerde ağaç yaprakları, kozalaklar, çalı çırpı…
(Hadi burada bir eleştiri yapayım: oyunun babanın mezarı olarak oynanırken gerçek hayatta olduğu gibi bir isim tahtası var da rey’in mezarı başında sahnesine geçildiğinde o tahta tümseğin arkasına saklanamaz mı? Aynı husus şişe için de geçerli…)
Zevkler ve renkler tartışılmaz ama bence seyredeceğiniz oyunlar listesine kaydedin.
Çok Yaşa Tiyatro
Oyunun Künyesi Yazan: Doğaç Gözüdeli Yöneten: İmer Özgün Sahne Tasarımı: Nilsu Baldan Işık Tasarımı: Cem Yılmazer Yardımcı Yönetmen: Enes Daniş Oynayanlar : Mehmet Taşyürek, Doğaç Gözüdeli Asistanlar: Nila Yari, Furkan Bağcı Topluluk: Yapı Tiyatro Süre: Tek Perde / 70 dak Seanslar Afiş