O Zaman Küs Ölene Kadar!

Bir mezar, mezar başında 2 kardeş… Ortak acı kayıplar: kedileri ve babaları…

Önce çocukluk dönemleri, sonra ise yetişkinlikleri…

Bir mezarlıkta kedisinin mezarı başında ağlayarak çikolatalı sütünü içen, kaybolduğu sanılan küçük kardeşin ağabeyi tarafından bulunmasıyla başlıyor oyun. İki kardeş çocukluğumuzdaki gibi tatlı tatlı atışıyor. Işık geçişleriyle babalarını kaybettiği yetişkinlik dönemlerine atlıyoruz.

Zaman geçişleriyle aralarındaki diyaloglara şahit olurken sık sık gülüyoruz, zaman zaman da duygulanıyoruz.

Sade bir akışta ilerleyen oyun yormadan bize pişmanlık, suçluluk, ertelememek, cesaretsizlik duygularını tattırıyor.

İki kardeşin arasındaki ilişkiyi izlediğimde çocukluk döneminde çoğu duygumuzu rahatça söyleyebiliyor ve dışa vurabiliyorken yetişkinlik dönemimizde buna cesaret edemiyor olduğumuzu düşündüm. Büyüdükçe duygularımızı bastırırken bir yandan da duygularımızı daha sert yaşıyoruz. Oyunda babasıyla küs ayrılan ağabeyin hissettiği suçluluğu ve pişmanlığı görüyoruz. Neden küstüğünü bile hatırlayamadığı bir olayı çocukken yaşasaydı muhtemelen ertesi gün babasıyla barışmış olurdu, ancak büyüdüğü dönemde 2 ay boyunca küs kalıyor ve veda bile edemeden kaybettiği için ‘benim yüzümden’ suçluluğunu hissediyor, babasının cenazesine gelmeye, ailesiyle konuşmaya cesaret edemiyor.

Zamanında söyleyemediğimiz ‘Seni Seviyorum’lar geliyor, böyle zamanlarda hatırlatıyor kendini ve ertelemeyin diyor oyun bize 🙂

Dikkatimi çeken noktalardan birisi de cenaze zamanı aile üyelerinin yas duygusunu yaşayamamasının vurgulanmasıydı. Toplumumuzda; gelen misafirlerle ilgilenme, ikramlar vs. derken kaybın en yakınları, yaşanması gereken bu yastan mahrum kalıyor.

Suçluluk hissettikleri ve birbirlerinin sırtını sıvazlayıp teselli ettikleri sahnelere ise kalbimi bıraktım.

Doğaç Gözüdeli ve Mehmet Taşyürek, kardeşlik ilişkisini çok güzel hissettirdiler. Çocukluk zamanlarına ait diyalogları güldürdü ve ablamla olan çocukluk zamanlarımıza götürdü beni 🙂

İtiraf edeyim, kardeşlik duygusu barındıran oyunlar benden biraz torpilli. Bir çocuğa verilebilecek en güzel hediyenin kardeş olduğunu düşünürüm hep 🙂

Konunun ve ana fikrin tertemiz bir şekilde işlenmesi, iki oyuncunun da duru oyunculuklara sahip olmasını sevdim. Oyun metni de ağabey rolünde olan Doğaç Gözüdeli tarafından yazılmış 🙂 İmer Özgün ise yönetiyor.

İki mezar taşı, henüz taşı olmayan yeni bir mezar, kuru dallar ve yapraklardan oluşan dekor ise oyunun mezarlıkta geçmemesi sebebiyle oyunu daha etkileyici kılıyor.

Daha çok seyirciye ulaşmasını dilediğim bu oyunun ekibine yürekten tebrikler, teşekkürler Yapı Tiyatro! 

Unutmayın ki ‘Hayat beş dakika’, hiçbir duygu ertelemeye gelmez! 🙂

Oyunun Künyesi 
Yazan: Doğaç Gözüdeli
Yöneten: İmer Özgün
Sahne Tasarımı: Nilsu Baldan
Işık Tasarımı: Cem Yılmazer
Yardımcı Yönetmen: Enes Daniş
Oynayanlar : Mehmet Taşyürek, Doğaç Gözüdeli
Asistanlar: Nila Yari, Furkan Bağcı
Topluluk: Yapı Tiyatro 
Süre: Tek Perde / 70 dak
Seanslar
Afiş
Dilubay
Dilubay
Tiyatronun iyileştirici gücüne inanır, tiyatroya terapi amaçlı gider. 

Mühendis olarak hayatına devam etse de ruhunun sanatın içinde bir yerlerde olduğuna inanır. Gittiği her oyunda kendinden bir parça bulur, bu yüzden oyunlar hakkında yazı yazmayı sever.

içerik ekle

sitemizde yayınlanmasını istediğin haber, eleştiri ve değerlendirme yazılarını kolaylıkla yayınlayabilirsin

benzerler

Yorumlar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Okunası yazılar

E-Posta Bülteni Kaydı

Size sitemiz ve tiyatrolar ile ilgili haberler göndermek istiyoruz