Pardon Kimdiniz Neydi Benim Adım? Hatırla Ey Peri

Bir Eylül akşamında, Ayvalık’ta, kapısından en son ne zaman girdiğimi anımsayamadığım, eski adıyla Vural Sineması’nın merdivenlerini, yıllar sonra bir kez daha çıkıyorum. Her anımsayışımda sinemanın merdivenlerini gözümde büyüten çocukluk ve ilk gençlik anılarım da peşim sıra benimle. Bir solukta çıkıyoruz hep beraber. Basamaklar, hiç de yüksek değilmiş meğerse.  Basamakların sonunda, yeni adıyla Ayvalık Belediyesi Nejat Uygur Sahnesi’nin girişinde yer alan film makinesi, dostça karşılıyor konuklarını. Eski bir tanıdıkla karşılaşmışçasına seviniyorum. Fuaye duvarlarında Türk Sanat Tarihi’nde imzası olan Ayvalıklılara bir bakış atıp her birini saygıyla selamlıyorum.

Oyunun başlama saati yaklaşırken kapılar açılıyor. Heyecanlıyım. Az sonra o bildik, tanıdık yerde olacağım. İçeri girdiğimde sahne ve salonun eski haline göre küçültülmüş olduğunu görüyorum.  Koltuklar da değişmiş. Ne rengi ne de kokusu, eskisi gibi değil. Yine de eski, bildik alışkanlıkla yabancı hissetmiyorum kendimi. Koltuğa otururken soruyorum: “Şimdi, burada, geçmiş mi seni konuk ediyor yoksa sen mi geçmişi?  Ne fark eder,” diyorum sonra. “Nasılsa ikisi de aynı kapıya çıkar.”

Anılar bir anda üşüşüveriyor. Arkadaşlarım ile bu sinemada buluşmak için ailemden kopardığım o ilk izinin ardından gelen “Sen artık bizden izin almadan istediğin yere gidebilirsin,” açık bileti, kasabamıza gelen ünlü tiyatro kumpanyalarını heyecanla bekleyişimiz, okul korosunda sahne alışımız, kulis hazırlıkları… Hepsini yeniden tek tek oynatıyorum sahnede. Anılarımı hâlâ capcanlı saklayan belleğime teşekkür etmeli miyim, yoksa Cemal Süreya’dan ilham alıp “Nasıl hatırlıyorsan dünyayı öyle” mi demeliyim?

Sahne ışıklarının yavaş yavaş kararması düşüncelerime es veriyor. Birden şimşekler çakıyor, gök gümbürdüyor.  İnsana adeta ‘Dışarıda olanın vay haline,’ dedirten sağanak, aniden bastırıyor. O da ne! Kapı yumruklanıyor, zil çalıyor ama açan yok. Seyirciler olarak oyuna dair henüz hiçbir şey bilmiyoruz. Evde kimse yok galiba. Şimdi de kapı kurcalanıyor. Ya da anahtarı olan biri kapıyı açmaya çalışıyor, derken genç kadın giriyor sahneye. Bu, biz seyircilerin onunla ilk karşılaşması. Sanki genç kadın da evle yeni tanışıyor gibi. Haliyle meraklanıyoruz. Genç kadının cep telefonu çalıyor şimdi de. Dur bakalım! Belki de hakkında ufak tefek bir şeyler öğrenebiliriz. Kadının ardından yaşlı bir adam da söylene söylene sahneye giriyor. Belli ki az önceki sağanağa yakalanmış. Üstüne üstlük, sokakta tanımadığı birileriyle de tartışmış. Yaşlı adam, kendi kendine konuşurken birden evindeki yabancıyı fark ediyor. Genç kadının kimliği hakkında yargılarda bulunarak bize de beyin fırtınası yaptırıyor. “Tabii ya,” diyoruz. “Genç kadın adamın dediği gibi olsa olsa ya bakıcı ya da temizlikçidir.” Varsayımlarımız bu kadarla kalsa gene iyi. Yaşlı adamın dolduruşuna gelerek “Yoksa kadın hırsız mı gerçekten,” diye  düşünmeden edemiyoruz. Sonunda yaşlı adam, genç kadının bakıcı olduğuna hem kendisini hem de bizi ikna edince “Neden olmasın,” diyoruz.

Elif Artun Yüksel’in yazdığı, yönetmenliğini Erkan Cılak’ın yaptığı, Dilek Top ve Hakan Urul’un sahne aldığı, reji asistanlığını Sezin Uygun’un yaptığı “Hatırla Ey Peri” adlı oyunun olaylar zincirinde, Sadık Bey’in (Hakan Urul) unutkanlıklarına tanık olunca; yaşlı adamın genç kadın hakkındaki yorumlarına itibar etmemeye karar veriyoruz. “Peki şimdi hangisine inanacağız,” diye düşünmeyi bırakarak oyunun gerçekliğine teslim oluyoruz.

Yazarın akıcı bir dille yazdığı diyaloglara, oyuncuların sergilediği yüksek performans da eklenince başarısının kaçınılmaz olacağını hissettiren oyunda, Sadık Bey’in Alzheimer hastası olduğunu öğrendiğimizde, tıpkı Bilge gibi yakınlık duyuyoruz biz de ona. Bilge’nin Sadık Bey’in yıllar önce, küçücük bir çocukken bıraktığı kızı olduğunu anladığımız o an, baba kız dramının da tanığı olduğumuz an aynı zamanda. Bilge’nin çocukluk anılarında bir iz bırakamamış ‘Kocaman Sadık Bey’, ancak yıllar sonra, ‘pazarda annesinin elini bırakmış bir çocuk gibi’ kaybolup masumlaştığında kızının şimdiki anına sızmayı başarabiliyor.

Oyun boyunca Sadık Bey ve Bilge arasında geçen diyaloglar, kadın erkek ilişkilerini sorgulatıyor seyircisine. Adeta “Hayatta bazıları aradığı yanıtları sorgulayarak bulurken sorgulamayanlar da deneyimleyerek buluyor demek ki,” dedirtiyor insana.

Oyunda öyle çok soru var ki! Hayatta da olduğu gibi…

Aşk, evlilik, ayrılık, aldatma, terk edişler, edilişler, dağılan yuvalar, gidenler, geride kalanlar, çocuklar… Unutulur mu, unutulmalı mı, yoksa her biri çeşitli nedenlerle gerekçelendirilmeli mi?

İnsanlar neden evlenir? Bir evliliği ayakta tutan nedir?

İnsanın yüreğinde ilk gedik ne zaman açılır? Bunu kim doldurabilir? Birgün bu boşluğu doldurabilecek bir fırsat çıkarsa ne yapmalıdır insan? Alzheimer hastası Sadık Bey, kızı Bilge’nin içindeki boşluğu doldurabilecek midir?

Akıl aşıksın, dediğinde kalp ne der? Günün birinde insan, aklı ile kalbi arasındaki bağı koparan biri ile karşılaşırsa neler olur?

Evliyken birine aşık olmak, gitmek için yeterli bir sebep midir? Çocuk sahibi olmak, terk etmeye engel midir? Evliliği yürütme kapasitesi olmayanlar çocuk yapmalı mıdır?

 Unutmak bazıları için lütuf mudur?  

Oyunun sonuna doğru tüm sorular, yanıtını bulsa da yaşamda yanıt arayanlar için sorular, hiçbir zaman bitmiyor.  

Oyun çıkışında fuaye duvarlarını süsleyen haber küpürleri dikkatimi çekiyor:

“Ayvalık’ta Belediye Tiyatrosu kuruldu. 99 yıl sonra, “Perde” …”

9. Uluslararası Yeni Tiyatro Dergisi Emek ve Başarı Ödülleri’nin Anadolu kazananları duyuruldu. Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin, Tiyatro ve Sanata Katkı Özel Ödülü’ne değer görüldü. Ayrıca Ayvalık Belediye Tiyatrosu, Erkan Cılak’ın yazıp yönettiği “Neyzen Ya Yaşıyorsa” oyunuyla; Erkan Cılak ve Alev Abacı, Jüri Özel Ödülü aldı.”

Darısı “Hatırla Ey Peri” oyunun başına, diye geçiriyorum içimden. Her şeyi kıvamında bu nitelikli oyundan aldığım lezzete, Ayvalık Belediye Tiyatrosu hakkındaki başarı haberleri de eklenince anılarımın sinemasından mutlu ayrılıyorum. Belli ki burası artık yeni anılar biriktirebileceğim başka bir yer. Geçmişin konuğu olarak geldiğim kapıdan geleceğin konuğu olarak şimdilik ayrılıyorum.

Gerek yazarı gerek yönetmeni, oyuncuları ve rejisiyle büyük emek verildiği anlaşılan Ayvalık Belediye Tiyatrosu’nun “Hatırla Ey Peri” adlı yeni oyununu seyrederek hakkını vermek gerekiyor kanımca. Tiyatro sezonu boyunca Ayvalık Belediye Tiyatrosu Nejat Uygur Sahnesi’nde sahnelenecek oyunu seyretme fırsatını yakaladığınızda, yolunuzu Ayvalık’a düşürdüğünüze pişman olmayacaksınız.

Oyunun Künyesi
Yazan: Elif Artun Yüksel
Yönetmen: Erkan Cılak
Yardımcı Yönetmen: Elif Artun Yüksel
Oynayanlar: Dilek Top, Hakan Urul
Reji Asistanı: Sezgin Uygun
Işık Tasarımı: Cemal Baykal
Sahne/ Dekor Tasarımı: Ayvalık Belediye Tiyatrosu
Kostüm Tasarımı: Ayvalık Belediye Tiyatrosu
Ses/ Efekt Tasarımı: Ayvalık Belediye Tiyatrosu
Tür: Dram
Seanslar
Afiş
H. Esra Kara
H. Esra Karahttp://hesrakara.com
Ayvalık’ta doğdum. Fizik Öğretmeniyim. İstanbul’da yaşıyorum. Öykü, deneme, şiir ve tiyatro metinleri yazıyorum. Edebiyat Haber, TekPerde Tiyatro, Galapera Fanzin, e-koç, Kitap Koala, CNNTÜRK, Parşömen Fanzin, Karadiken Dergisi dahil olmak üzere çeşitli basılı dergi ve çevrimiçi alanlarda, öykü, tiyatro eleştirisi, deneme türlerinde yazılarım yayınlandı. 2012 yılında İnönü Üniversitesi Öğretmenin Hikâyesi Yarışması’nda, “Büyük Usta” adlı öyküm üçüncülük ödülüne değer görüldü. Hikâyem, üniversite tarafından yayımlanan Öğretmenin Hikâyesi adlı kitap seçkisinde yer aldı. 2014 yılında Berlin’de faaliyet gösteren Regenbogen Buchhandlung / Gökkuşağı Kitabevi’nin düzenlediği öykü yarışmasında “Aşk Düşlere Sığar mı?” adlı öyküm, kitap seçkisinde yayımlanmaya değer bulundu. 2018 yılında “İnci” adlı öyküm İnönü Üniversitesi Öğretmenin Öyküsü Öykü Yarışması kitap seçkisinde yayımlanmaya değer bulundu. 2020 yılında “Üç Moira” adlı öyküm Karşıyaka Belediyesi Homeros Edebiyat Ödülleri Tarık Dursun K. Hikâye Yarışması’nda ikincilik ödülüne değer görüldü ve yayımlandı. 2021 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları “Şehir Yazarlarını Arıyor” Projesi dahilindeki atölye çalışmalarına katılarak “Yetmiş Dokuz’un Sonuydu” adlı tiyatro oyunumu yazdım. Mart-Eylül 2023 döneminde Galataperform tarafından düzenlenen “Oyun Yazarlığında Ustalık Sınıfı” Atölyesi’ne katılarak bir oyun metni yazdım. Ocak- Temmuz 2024 döneminde Beliz Güçbilmez “Başlangıç Atölyesi: Tersine Mühendislik”, “Devam Atölyesi: Hikâyeler Nereden Geliyor?” ve “Bütünden Parçaya: Hikâyenin Belleği” , “Parçadan Bütüne: Hikâyenin Zihni” atölyelerini tamamladım.

içerik ekle

sitemizde yayınlanmasını istediğin haber, eleştiri ve değerlendirme yazılarını kolaylıkla yayınlayabilirsin

benzerler

Yorumlar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Okunası yazılar

E-Posta Bülteni Kaydı

Size sitemiz ve tiyatrolar ile ilgili haberler göndermek istiyoruz