“Sayın Yargıç”: Öğrenci Makarnası Değil, Lüks İtalyan Gıdası

“En son ne zaman sustunuz? Ne anlatacağınızı bilemediğinizden, kime anlatacağınızı bilemediğinizden, nasıl anlatacağınızı bilemediğinizden sustunuz? Ya da “Zaten ne anlatırsam anlatayım anlamayacaklar” diyerek? Susuşunuzun karşınızdakini cesaretlendirdiğini, çok bağıranın çok haklı çıktığını, sustukça susuşlarınızın arttığını, koskoca ve haklı bir güruh olarak sustuğunuzdan azıcık ve haksız kaldığınızı bildiğiniz halde en son ne zaman sustunuz?
Hepimiz bir zaman, bir şekilde sustuk, susuyoruz, susacağız… Belki de tam tersini yapmanın vakti. Yıllardır biriktirdiği susuşlarını haykırmaya karar veren bir avukat kadını izlemeye davetlisiniz. Oyunu kuralına göre oynamaktan vazgeçen ve anlatılamazlığı öldürmeye karar veren avukatımız anlatacak. Sayın Yargıç, yargılamadan sadece dinleyecek…

50 dakika boyunca özgürce konuşmanın hazzına davetlisiniz.” 

Diyerek çağırıyor seyircilerini Sayın Yargıç, klişe gibi geliyor kulağa değil mi ? Belki de çağımızda, gördüğümüz her şeyi “klişe” diye damgalamak asıl klişedir.

Klişeler sıkıcı ama gerçektir. Klişenin üstüne giydirilense, onu aynı anda hem “bizden” hem de ilgi çekici yapabilir. Makarna yemek klişe  bir öğrenci alışkanlığıyken, üzerine katılan şaşalı bir baharat ya da sos, bir de varsa Latince bir ad, makarnayı şahlandırıp lüks yemek kategorisine sokabilir. İşte “ Sayın Yargıç” bu anlamda tam bir Tagliatelle Alla Bolognese!

Girizgahtan anlaşılacağı üzere “ Sayın Yargıç” dokunulmamış, duyulmamış bir meseleyi sunmuyor gözlerimizin seyrine. Ancak sunduğu meseleyi, ustaca, vizyonla ve iyi oyunculukla birleştirerek gedikli tiyatro izleyicilerinin dahi heyecanlanacağı bir oyun olarak geliyor karşımıza.  Ne yazık ki ezelden beri konuşula gelmiş, ülkemizin asla düşmeyen göbek bağı “taciz” konusunu hedefine oturtuyor oyun. Taciz meselesinide, öyle suya sabuna dokunmadan, yanağına bir buse kondurur gibi değil, dallı budaklı işleyerek, kokusunu seyircinin genzine sindirerek bırakıyor sizleri.

Sahnede bir avukatı canlandıran Nalan Güreş Demirel var. Demirel, aynı cübbeyi giydiği an gibi, rolü de öyle, hemhal olarak üzerine almış ve bunu seyirciye derinden hissettiriyor. Avukatın farklı taciz türlerine maruz kaldığı çocukluğu, genç kızlığını ve yetişkinliğini dinlerken, kelimenin tam anlamıyla yutamadığınız bir lokma kalıyor boğazınızda. Ülkemizdeki her kadının farklı boyutlarda olsa da mutlaka yaşadığı psikolojik, fiziksel, ekonomik ve cinsel taciz hikayelerinden, herkes bu içten oyunculuk sayesinde payına düşeni alıyor.

Yer yer, hikayede geçen karakterlerin canlandırmasını yaparken Güreş’in kullandığı grotesk öğeler, oyunun düsturunun kara güldürüye göz kırpmasını sağlıyor ve seyirciyi ara ara rahatlatarak, bir sonraki ağır hikayeye hazırlıyor.

Dekor oldukça efektif ve akıllıca tasarlanmış, minimalist bir tasarım. Sahneye boyut kazandıran diagonel yerleştirilmiş ahşap çıtalar, arkada asılı avukat cübbesini vurgulayarak, adeta bize, adalet kavramının yüksekliğini hatırlatarak, gerçek hayattaki yerini sorgulatıyor. Cübbenin çoğunlukla bir dilsiz uşakta asılı olması da, “içi boş” bir görüntü kazanan cübbeye alt bir anlam daha katıyor gören gözler için.

Reji oldukça demoktratik bir elden çıktığını oyunun her anında belli ediyor. Oyuncunun, metin içindeki akışı ve doğallık içinde acı ve komik olanı kolajlayarak rahatlıkla sunabilmesi yönetmen Velican Demirel’in müdahalelerinin aşırıya kaçmadan, oyuncu ve metinin kumaşına uygun biçimde yapıldığının sinyalini veriyor bizlere. Müzik de bu doğallığa iltifat edecek biçimde, gerekli yerlerde, oyunun o andaki ruhunu incitmeden iyi bir destek unsuru olarak kulaklara çalınıyor.

Emrah Aktürk’ün elinden akan metin, her ne kadar çok fazla söze dayalı, tüm derdini bir seferde anlatmak için bir telaşa düşmüş gibi görünse de, minimalist reji ve dekor, oyuncunun duruluğunu da ardına alıp su gibi akıyor,akıyor…

Lafın özü, oyunun oldukça bütünleşmiş bir ekibin elinden çıktığı, her adımda belli oluyor. Birbirini destekleyen öğeler, kimi parçanın vurgulandığı, yükseldiği anda diğerlerinin geriye çekilmesiyle oyunda bir kaos, bir “rabarba” olmasını engeller nitelikte.

İşte tam da bu yüzden, öğrenci evi makarnası olabilecek bu temada bir oyun, makarnaları birbirine yapıştırmadan, bol bol karıştırarak pişiren ve üzerine kaliteli bir sos ekleyen “Evinde Tiyatro” ekibi sayesinde bir Taglietelle alla Bolognese’ye dönüşüyor ve tadı damağınızda kalıyor. Bir çatal almaz mısınız?

Oyunun Künyesi
Yönetmen: Velican Demirel
Yazar: Emrah Aktürk
Oynayan: Nalan Güreş Demirel
Yapımcı: Alper Kaya
Müzik: Umut Eser
Topluluk: Evinde Tiyatro
Tür: Trajedi, Dram
Seanslar
Afiş
İris Bilen
İris Bilen
İris Bilen, 2010 yılında Ankara Üniversitesi DTCF Oyunculuk bölümünden mezun olmuştur. Oyuncu olarak farklı özel tiyatrolarda görev alan Bilen, eğitmen olarak Casa Akademi bünyesinde edinimlerini paylaşmaktadır. Aldığı eğitimi ve sıkı bir tiyatro seyircisi olma halini, bir kesişim kümesi olarak oyun incelemelerinde buluşturmakta ve tiyatro severlere bilgi sunmayı amaçlamaktadır.

içerik ekle

sitemizde yayınlanmasını istediğin haber, eleştiri ve değerlendirme yazılarını kolaylıkla yayınlayabilirsin

benzerler

Yorumlar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Okunası yazılar

E-Posta Bülteni Kaydı

Size sitemiz ve tiyatrolar ile ilgili haberler göndermek istiyoruz