Sığınak, içine girmekte çok zorlandığım bir oyun olarak başladı, uzun süre böyle devam etti ancak yaklaşık son yarım saatinde beni derin duygulardan yakalayarak içine çekti. Oyun, genç bir kızın, panik içinde vurduğu pencere camı sahnesi ile açılıyor. Onu camdan içeri alan ev sahibi genç adam da, o akşam orada kalmak, bir nevi sığınmak istediğini söyleyen genç kız da yaşadıkları ülkenin kaçak göçmeni.
Kızın annesi, üvey babasından şiddet görüyor ancak sınır dışı edilme korkusuyla eyleme geçemiyorlar. Öte yandan erkek de kaçak göçek çalıştığı işlerden bunalmış, hayalindeki okullarda okuyabilme arzusu içinde. Bir zaman sonra kızın annesi oturumu alıyor, bu yolla, henüz 18 yaşına girmemiş kız da oturuma hak kazanıyor. Kaçak yollarla dilediği eğitimi alamayacağını bilen ve geçim için vasat işlerde çalışan erkek, annesinin ülkesine döneceğini öğrenerek daha büyük bir çıkmaza giriyor. Ya annesi ile ülkesine gidecek ya da orada kalıp, hayallerinin gerçekleşme ihtimalini zorlayacak. Bu noktada devreye kız giriyor ve erkeğe, oturum alabilmesi için yardımcı olma teklifinde bulunuyor. Buradaki yardım yolunun evlilikten geçtiğini anlamanız güç değil.
Biz izleyiciler olarak bunun, duygudan uzak bir yardım, alışılan jargonla bir “naylon evlilik” olamayacağını ön görüyoruz. Peki böyle mi oluyor? Dahası bu evlilik gerçekleşiyor mu? Peki ya oyuna üçüncü bir kişi de girerse? Hikaye bence asıl bundan sonra başlıyor, katmanlanıyor ve az önce sorduğum soruların cevabını almak için oyuna gitmeniz gerekiyor. İşin esprisini bozmamak için bundan sonrasında ne olup bittiğini yazmayacağım. Oyunda beni avlayan iki hale değineceğim: ” İkilemde kalma” ve “yarı yolda bırakılma”. Bu haller insanı yaşamda yorar, travmatik etkiler bırakabilir. Bunu da sahnede yaşatabilmek, duyguyu seyirciye geçirebilmek başarıdır. Bunu, uzatmalarda atılan bir gol gibi düşünürsem; metin bize son düzlükte bu golü, sahici oyunculuklarla atıyor ve derin duyguları kalemizde buluyoruz. Ağızda kalan son tadı baz alırsam; oyun benim için, mükerrer sahneler, diyaloglar ile bir miktar kurmacayla başladı, devam etti ve ters köşe bir sahicilikle zirvede bitti.
Selin Şekerci’yi sahnede ilk kez izledim. Rolü yorumlama biçimine, karakterine geç ve zor ısındım. Ancak final alkışında o, sahnede ağlarken ben, seyirci koltuğumdan yanına gidip sarılmamak için zor tuttum kendimi. Dilerim kendisi hep gülsün ama bazı insanlar da çok güzel ağlıyor. Aynı şekilde Ulvi Kahyaoğlu‘nu da ilk kez izledim, temiz oyunculuğu ile kalacak aklımda. Uğur Uzunel sahnede, İbrahim Çiçek rejide aşina olduğum isimler. Zaten hep radarımdalar.
Craft işlerinde müzik, ışık/efekt, dekora özellikle bakarım. Dekor ve hatta oyun öncesi sahne üzerindeki anlar bana Moda Sahnesi’nin Yeraltından Notları’ını çağrıştırdı. Işık tasarımı sevdim. Sarsıcı işler Craft’ın alametifarikasıdır. Bu da benim için finaliyle o potaya girmiş bir oyundur. Emek sahiplerini kutlarım.
Oyunun Künyesi Yazan: Martyana Majok Yönetmen / Işık Tasarımı: İbrahim Çiçek Çevirmen: Hira Tekindor Oynayanlar: Selin Şekerci, Uğur Uzunel, Ulvi Kahyaoğlu Yönetmen Yardımcısı: Bengü Uzun Koreograf: Taner Güngör Sahne Tasarım / Işık Tasarımı / Kostüm Tasarım: Ceyda Balaban Müzik / Ses & Efekt Tasarım: Ömer Sarıgedi Işık Operatörü: Ali Tunç Sahne Amiri: Dmitri Boicov Uygulayıcı Yapımcı: Cenk Suyabatmaz Afiş Tasarım / Fotoğraf: Ayşegül Karacan Mekan Yönetimi: Şirin Saldamlı Video Tasarımı: Ülken Tokgöz Yapım Ekibi: Defne Burnaz, Sanem Adar, Faik Eriten, Özgür Foster, Melih Tuma Topluluk: Craft Tiyatro Tür: Dram Seanslar