Pek de sıradan sayılmayacak 2 karakterin karşılaşması.
Ayfer ve Sinan. İkisi de 35 yaşında. Ayfer, “tek başınalığı” tercih eden ve küçük şehirde yaşayıp konfor alanından çıkmayı reddeden bir iç hastalıkları doktoru. Yönetmen olmayı istemiş ancak buna cesaret edememiştir.
Sinan ise teknik üniversite mezunu bir mühendis, ancak özel sektörde çalışmayı istemeyip hayallerini takip ederek yönetmen olmak için mesleğini bırakmıştır. Yönetmenlik yapabilmesi için kendisine senaryo lazım ancak aklına bir türlü konu gelmemektedir, bu yüzden de canı biraz sıkkındır.
Sinan’ın annesinin gastriti sebebiyle “sıradan bir şekilde” tanışan bu iki içine kapanık insan, “sıradan olmayan” bir biçimde ortak yönlerini keşfederler ve adeta birbirlerinin hayatlarına ayna tutarlar. Aslında ikisi de hayata farklı pencerelerden aynı yöne bakarken bulurlar kendilerini. Ayfer, her şeyin bir sonu olmadığına ve mutlak gerçekliğe inanmaktadır. Sinan ise zamanın varlığına inanmamaktadır. Hayal etmek ise onun için önemlidir. Ve kesiştikleri bir noktada buluşurlar: Truffaut
Elif Arman ve Onur Gürçay, Ayfer ve Sinan karakterlerinin yaşadıkları duyguları birebir sahneye aktarıyor ve bizlere de yaşatıyor.
Oyun da ‘sıradan olmayan’ bir dekora sahip. Yeşil ekran kullanılarak oyuncuların görüntüleri kamerayla perdeye aktarılıyor ve biz hem sahnede hem de perde de onları izliyoruz. Ki bazen oyuncular direkt kameraya bakarak da konuşuyor, aradaki dördüncü duvar yıkılıyor sanki.
Deneysel bir tarz barındıran bu oyun, tiyatro sahnelerinde çok da alışmadığımız bir deneyim fırsatı sunuyor bizlere. Yeşil ekranla tiyatroyu birleştiriyor, ortaya yepyeni bir tarz çıkarıyor. Doğrusu biraz da cesaret işi.
Konusu için ise tam klişe bir hal alacakken gerçek-kurgu karışarak bizleri ters köşe ediyor. Yazar ve Yönetmen Yusuf Onur Aydın’a hem konusu için hem de bize böyle farklı tarzda bir oyun deneyimlettiği için teşekkür ederim.
Oyunda kullanılan arka plandaki müzikler ise sahnede yaşanan duyguyu pekiştirmemizi sağlıyordu. Işık geçişleri ile sağlanan sahne geçişleri de seyirciyi yormayacak ve oyundan koparmayacak cinstendi Polat Niloğlu ve Tansu Çuhacı’yı tebrik ederim.
İki karakterin bir film afişi üzerinden tanışmaları, film tercihlerine göre kişiliklerini tanımlamaları, kendilerini birbirlerinin yansımaları olarak görmeleri ve boşluklarını doldurabilmeleri çok sevdiğim kısımlar oldu. Oyuncuların, duyguyu seyirciye çok iyi aktardığını düşünüyorum, karakterlerin psikolojileriyle bütünleşmiş olarak oynuyorlardı. Oyun esnasında kendi mimiklerimin oyuna göre şekillendiğini fark ettim. Karakterleri bu kadar sevmemin sebebi, kendi hayatımla karakterlerin kişilikleri arasında benzerlik kurmam olabilir tabi 🙂
Tüm ekibi kocaman tebrik ediyorum. Emeğinize sağlık, bol alkışlar diliyorum! Bu deneyimi yaşamak isteyen herkesi de bu oyunu izlemeye davet ediyorum.
Broşürün arkasında yazan çok hoşuma giden sözü de şöyle bırakayım:
“Yalnızlıkta insan kendisiyle bir başınadır, oysa tek başınalıkta kendisiyle birliktedir.” -Lars Svendsen
Oyunun Künyesi Yazan/Yöneten/Tasarlayan: Yusuf Onur Aydın Oyuncular: Elif Arman, Onur Gürçay Yönetmen Yrd.: Betül Sarıkavak Işık Tas/Uyg: Polat Niloğlu Ses/Müzik Tas: Tansu Çuhacı Videographer: Said Demir Oyun Fotoğrafları: Orçun Kaya Prova Fofoğrafları: Klaus W. Eisenlohr Afiş Fotoğraf: Edze Ali Topluluk: Tiyatro Watt Tür: Trajedi & Dram Seanslar Afiş