“Hüzün sonsuza dek sürecek”
Ruhsal sıkıntılar ve yoksullukla geçen hayatının, son zamanlarına doğru üretkenliği artan, 37 yılın sonunda yaşamına son veren, yıldızı daha ziyade ölümü sonrasında parlayan ressam Van Gogh, Tiyatro Gerçek’in aynı adlı oyununda 100 dakikalığına dirildi ve tekrar öldü.
Detayı bol, psikolojik unsurların baskın olduğu, farklı lokasyon ve kişilere dokunan yaşamları aktarmak kolay değil. Önemli noktalara vurgu yapılan iyi bir çeviri metin ve reji. Neticede belgesel çekilmiyor. Konu kişisi, bir tiyatro oyununda nasıl işlenebilirse o yetkinlikte işlenmiş.
Van Gogh’a dair fikir sahibi olanlar için oyunda odaklanılan unsur, acaba nerelere ve ne şekilde vurgu yapılacak merakı. Ben, izleyici olarak bu grupta idim. Sıfır malumat ile gidenler için, sürprizleri olan bir oyun.
Size ressamın yaşam öyküsünü aktarma amacı ile yazmıyorum bu yazıyı, bu nedenle beni etkileyen, bende iz bırakan bir kaç noktaya değinerek oyuna dair fikrimi paylaşmak isterim:
Van Gogh’un onda tahribat yaratan aşk darbelerine dair ana vurgu, kuzeni Kee üzerinden aktarılmış. Onun aşkını reddeden kuzenini tekrar görmek için gittiği ve sonuç alamadığı Amsterdam’da yaşanan, elini mumun alevi üzerinde tutması sahnesindeki oyunculuktan çok etkilendim. Pek çok özelliği olan, oyunda güneş tanrısı yönü vurgulanan Apollon heykeli kırılan sahne de hafızama kazınanlardan biri.
“Bir yüzden sevgi çıkarılabilir mi ya da bir yüze sevgi eklenebilir mi?” Bu sözü, ruhsal açıdan pek de mutlu olmayan, “hüzünlü” diye anılan bir ressamın söylemesi üzerine hala düşünmekteyim.
Ressamın mobilitesinde, ikinci yarının açılışı Montmartre/Paris‘te yapılıyor. Sahne ortasında atölye temsili bir dekor kurulmuş. İlk bölümde oyuncuyu o dekorun iç kısmında görüyoruz. İkinci bölümde Paris’e geçiş ile oyuncu da o dekorun dış alanını kullanmaya başlıyor. Bu detayı sevdim.
Yine bu perdede, etkileşimde olduğu sanat akımlarından bazılarına değinilmesi; resimlerinde öne çıkan ayçiçekleri, yıldızlar (tepesi mumlu şapka ile gördüğümüz oyuncuya dikkat), kırsal yaşam gibi unsurlar; sanatsal gelişimi, dönüşümü vurgulanıyor. Özellikle Gauguin ile olan arkadaşlığı (iki ressamın sandalye resimlerinin perdeye yansıması ve benzerini sahnede görmemiz), bu arkadaşlıkta yaşanan gerilim akabinde sonlanış ve o malum kulak kesme olayı elbette ki bize aktarılanlardan.
Oyunun şöyle bir güzel yanı da var ki, izlediğinizde bana hak vereceksiniz. Sanatçının yaşamından önemli olayları aktarmak kısmı tamam ama peki ya onu, o yapan eserleri? İşte burada dekorun tepesine eklenen perdeye yansıyan seçme resimlerin görselleri devreye giriyor. Oyuncu, Van Gogh olup bize yaşamını ve eserlerini anlatırken, o perdede orijinal eseri görüyoruz. Bunu, teatral bir “rehberli resim sergisi anlatımı” gibi düşünün.
Sesiyle, beden diliyle, ruhuyla, kısacası bütünüyle şahane bir Hakan Gerçek performansı. Kendisinin, oyunun aynı zamanda yönetmeni olduğunu da eklemeliyim.
Oyuna dair tek eleştirim, girişte hakim olan sahne ışığının yetersizliği. İlerleyen bazı sahnelerde de maalesef aynı yetersizliği gözlemledim. Sahnenin bazı yerlerinde, kör nokta gibi, oyuncunun yüzü karanlıkta kaldı. Ancak oyun o kadar güzel ki bütüne bakınca onu da es geçiyorum:)
Emek sahiplerini kutlarım. Alkışları bol olsun.
Oyunun Künyesi Yazan: W. Gordon Smith Çeviren: Ülkü Tamer Oynayan, yöneten: Hakan Gerçek Sahne tasarımı: Nurullah Tuncer Işık tasarımı: Cem Yılmazer Kostüm, aksesuar: Aslı Ataseven Video tasarımı: Doğuş Bitecik Müzik: Aria Vokal: Oya Küçümen Topluluk: tiyatrogerçek Tür: Trajedi & Dram Seanslar Afiş