Aslı İspanya sokaklarından geçen bir hikâyenin pek başarılı bir uyarlamasını bugün kendi sahnelerimizde, üstelik duayen isimlerin can verdiği karakterlerle izleme imkânı buluyoruz. İspanyol şair ve yazar Alejandro Casona’nın kaleme aldığı duygusal komedi türündeki oyun, nitekim daha ilk dakikasından itibaren evrensel bir izleyiciye hitap edeceğini, dolayısıyla söz konusu insan ve duygular olunca coğrafyanın, önemini yitirdiğini vurgular. Başrolde Nevra Serezli ve Nuri Gökaşan’ın bulunduğu Ağaçlar Ayakta Ölür, aynı zamanda Türk sahnelerinin altın yıldızlı bu iki isminin de ne kadim bir yer edindiğini, sahne üzerinde dimdik durdukları bunca yıl ne çok tecrübe biriktirdiklerini bize bir kez daha hatırlatır.
Nedim Saban’ın çevirdiği ve yönettiği oyunda Asım Bey ve eşi, yıllar önce çocuklarını bir uçak kazasında kaybetmiş yaşlı bir çifttir. Kazadan kurtulan torunları Orhan ise hırsızlık yaparken dedesi tarafından yakalınca aralarında geçen tartışma sonrasında evi terk eder. Ne var ki torunlarına çok düşkün olan eşine bunu anlatması mümkün değildir Asım Bey’in. O da Orhan’ın Amerika’ya gittiğini, orada kendine nezih bir hayat kurduğunu, üstelik mimar olup geçimini sağlamaya başladığını izah eden mektuplar gönderir -Orhan’ın ağzından- kendi evlerine. Bu avuntuyla yıllar yılı yaşayan eşi, nihayet bir gün Orhan’ın geleceği günün tarihini belirten bir kartpostal alır. Ancak bu, gerçekten Orhan’dan gelmiştir ve Asım Bey için çetrefilli süreci başlatır. Hemen bir çare arayan Asım Bey, insanlara mutluluk verme ve düşlerini gerçek kılma amacıyla kurulan bir derneğe başvurur. Onlardan torunu ve müstakbel gelini rolünde, yalnızca bir günlüğüne evlerinde bulunmalarını ve eşini teskin etmelerini ister. Başta bu ‘kandırmaca’ oyununa sıcak bakmayan dernek üyeleri, Asım Bey’in çaresizliği karşısında dayanamayıp teklifi kabul eder.
Ancak ağaçları ‘ayakta uyutmak’ mümkün olabilir mi? İnsan kendi canının bakışını, kokusunu bir başkasınınkine yeğleyebilir mi? Belki yalnız unutmak, kanayan yüreğini avutmak için. Fakat acıyı unutmak imkânsız olsa da sevginin sıcaklığıyla, katılaşmış her yüreğin bir şekilde eriyebileceğini anlatır sahnedeki acı-tatlı aile öyküsü. Belki her ülkedeki uyarlaması için geçerli değildir fakat en azından kendi sahnemiz için şunu belirtmek gerekir: Oyunun konusu bu şekilde ilerlerken sahneyi metin veya kurgudan ziyade duayen oyuncuların doldurmaktadır. Özellikle Serezli’nin yüksek tempolu enerjisi, gümbür gümbür sesi, neşeli ve yüksek çıkışları, gençliğinden hiçbir şey kaybetmemiş bu dipdiri ağacı sahnede ölümsüz kılmaya yeter. Üstelik başta güçlükle yürüyen, görece zayıf bir büyükanne karakteriyle karşılaşırken oyunun her aşamasında Serezli’nin daha da gençleştiğini, diriliğiyle sahneye can verdiğini, uykudaki bir ismi uyandırdığını, hülasa sahnede yeniden doğduğunu görürüz. Öte yandan klasik tiyatro geleneğinin en başarılı temsilcilerinden Gökaşan, bu geleneğin hâlâ tüm incelikleriyle yaşadığını ve günümüze de gayet yerinde bir kıvamla uyarlanabileceğini usta oyunculuğuyla bir kez daha sergiler.
Oyunun sonunda gözlerimize hüzünlü bir yaş fısıldayan da bu iki ismin sahnede doğuşunu ve izleyiciyi de ayağa kaldırışını görmemizdir aslında. Ağaçlar, üstelik adını ebediyete yazdırmış köklü ağaçlar daima ayakta kalacaklardır; ölüm ancak bir sonraki perde aralanana dek geçen süredir.
Oyunun Künyesi Yazar: Alejandro Casona Çevirmen: Nedim Saban Yönetmen: Nedim Saban Oyuncular: Nevra Serezli, Nuri Gökaşan, Meral Asiltürk, Önder Atakanlı, Emre Ozan Yıldız, Meltem Özlevent Dekor Tasarım: Cihan Aşar Kostüm Tasarım: Sadık Kızılağaç Işık Tasarımı: İsmail SAğır Topluluk: Tiyatrokare Tür: Komedi Seanslar Afiş