Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi Üzerine Bir İnceleme

6 Nisan Perşembe akşamı Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın (“Şehir Tiyatrosu” diyeceğim kısaca) sergilediği “Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi” adlı oyununu izledim.

Eleştiri yazıları bazen uzun oluyor. Özet isteyenler için kısaca; Biraz uzunca, biraz hantal, teknik açıdan çok güzel, eğlenceli bir oyun oldu, diyebilirim.

Şimdi daha detaylı bir incelemeye geçebiliriz. Öncelikle, eleştiri yazısını iki kısımda yazacağım. Birincisi, metinle ve oyunla ilk defa karşılaşan birinin gözünden (ne kadar yapabilirsem artık), diğer kısımda da oyunu daha önce izlemiş ve metni defalarca okumuş birinin gözünden yazacağım.

İlk olarak; dekor, kostüm mükemmel. Ne kadar dramaturgiye uygun o tartışılır ama görsellik cidden hoş. Tabi tiyatro sadece görsellikten oluşmuyor. Tiyatro nedir? Uzun bir yazının konusu olabilir ama sonuçta bir duygu paylaşımıdır, seyirciyle yapılan. Ve sonuçta görsellikte bunun önemli bir parçası.

Ancak oyunun geneline yayılan bir sorun var. Yazının başında da özet geçmem mesela, bununla ilgili. Buna zamanın ruhu diyorlar. Eğer insanlar kısa şeyler okumak istiyorlarsa, sorun yok, okusunlar tabi ki. Faydalı da olabilir. Artık hızlı bir çağda yaşıyoruz. Bu zamanın ruhu kavramını sahnede de görmek isteriz mesela. Oyun üç saat sürüyor. Süremez mi, sürebilir tabi ki ama bu üç saatte sürekli ayakta ve heyecanlı kalamıyor zihnimiz. Eğer bir oyunun üç saat sürmesine karar veriliyorsa tüm aksiyonlar da buna göre düzenlenmeli. Nasıl oyun çalışılırken en başta oyunun türüne karar veriliyor ve tüm oyun buna göre düzenleniyorsa, zaman da bu ön karar aşamasının bir parçası olmalı. “Oyun komedi olacak o zaman karakterleri şu şekilde ele alacağız” deniyorsa mesela, “oyun üç saat sürecek o zaman buna göre düzenlemeliyiz oyunu” dadenmeli. Buna dikkat edildi mi, sanmıyorum. Eğer dikkat edildiyse de başarılı bir örnek yok ortada. Dramaturgi çalışmalarındaki başlıklar, duruma göre farklılık gösterebilir. Bu başlıklar; oyunun türü, yorum, karakterlere yaklaşım v.s. gibi şeyler olabilir ama “zaman” ne olursa olsun bu başlıklar arasında olmalı. Seyircinin, salonda geçireceği “zaman” düzenlenmeli. Bunu şimdi ben keşfediyor değilim ayrıca,binlerce yıl önce Aristoteles’in söylediği üç birlik kuralını hatırlayın “yerde – olayda – zamanda” birlik, mesela. Ya da yine “Poetika”da geçen “makul zaman” kuralı. Tabi ki bunların hepsi çok değişikliğe uğradı ve değişmesi de gerek ama zamanın önemine 2500 yıl öncesinden yapılan bu vurguyu da atlamayalım. Bence üç saat sürecek bir oyunun sahnelenmesindeki en önemli durum, bu üç saatin nasıl planlandığıdır. Eğer yapılmamışsa bu plan, büyük eksiklik, yapılmışsa da uygulamada bir sorun olduğu aşikar. Oyun bazen sanki hiç bitmeyecekmiş gibi hissettiriyor. Rolü ele alışlar biraz yavaş sanki. Özellikle bazı sahneler 1.25 hızla oynansa çok iyi olacakmış gibi hissettiriyor. 

Yazan Nick Whitby Tekperde.com
Yazan:NICK WHITBY

Rollerden bahsetmişken, teker teker oyuncular hakkında da bir şeyler söylemek isterim. Bir kere “kötü” yani güzel olmayan oyunculuk diye bir şey tabi ki yok. Güzelleri var, daha güzelleri var ama genel olarak çok iyi bir oyunculuk izlediğimizi söyleyebilirim. Peki, oyunculuklar bu kadar güzel oluyor da, oyun nasıl öyle ağır oluyor? Ona da geleceğim. Öncelikle Albay Erhardt Rolünde Volkan Dinç çok güzeldi mesela. Oyunun ruhuna uygun olarak bir nazi subayını canlı canlı gördük sanki. O vahşilik, aşırılık, tuhaflık. Hepsi çok yerindeydi. Aydın Sigalı, Josef Tura rolünde biraz ağırkanlıydı sanki. Elbette üç saatlik bir oyunda sahnede sürekli hareket zor ama kastettiğim bu değil. İç ritim olarak daha yavaş tercih edilmiş rol ve bu uzun oyunda bir sorundu bana kalırsa. Biraz daha heyecanlı olarak çizilebilirdi bu karakter. Funda İlhan, Maria Tura rolünde yine aynı ağırkanlılık ama daha fazla heyecan içeren bir yerden yakalamıştı karakteri. Yine de Maria – Josef ilişkisi yeterince heyecanlı ve ritimli gelmedi bana. Subinski rolünde Çağrı Mengüç, yine ölçülü ama potansiyelinin altında bir oyunculuk çıkardı sanki. Subinskirolünde ve Çağrı Mengüç’ün oyunculuğunda o rolü daha ileriye taşıyacak hamur var bence. Belki ilerleyen oyunlarda daha farklı bir Subinski izleriz, oyun ilerledikçe yenilenen bir karakter olabilir Subinski. Anna rolünde Zeynep Dilara Saydam bence rolü çok güzel bir yerinden yakalamış ve çok iyi bir denge kurmuş. Oyun boyu sahnede seyircinin takip ettiği bir karakterdi. Schvinley rolü çok durağan kaçmış bence. Erhart ile aralarındaki ilişki çok daha eğlenceli bir hale getirilebilirdi. Tercih edilmemiş sanırım. Onun yerine Erhardt’ın, sürekli “Heil Hitler” diye bağıran iki askerle ilişkisi çok daha enerjik ve eğlenceliydi. (Burada uzun bir parantez açmalıyım. Oyunun karakterlerinin ve rollerinin yazılı olduğu bir broşür ne yazık ki bulamadım. O nedenle hangi karakteri hangi oyuncu oynadı bilemiyorum. Tanıdığım oyuncuların isimlerini biliyorum tabi ama her oyuncuyu tanımıyorum ki. Mail attım Şehir Tiyatrosu’na, hangi karakter hangi oyuncu tarafından oynanıyor diye, ona da cevap gelmeyince “Schvinley rolünde oynayan oyuncunun adını yazamadım, özür dilerim. Ayrıca o şekilde mi yazılıyor ondan da emin değilim. Oyunun broşürü olmadığı için böyle şeyler yaşanıyor elbette.) 

Az önce değinmiştim, oyunculuklar bu kadar güzel de oyun nasıl “ağır” oluyor? Bu eleştirim tabi ki oyunun yönetmeni İlham Yazar’a. Bu oyunda yönetmenin elindeki imkanlar cidden inanılmaz. Dekor, kostüm, oyuncular tanıtım bütçesi v.s. Belki de Türkiye’nin en iyi prodüksiyonu var karşımızda. Bunu değerlendirecek ve son şeklini verecek olan da yönetmen elbette. Ancak yönetmenin tercihlerinin pek yerinde olduğunu sanmıyorum. Az önce rolleri eleştirirken bahsettiğim ağırkanlılık mesela. Bu yönetmen tercihi elbette. Bu ve bunun gibi birçok tercih sonunda, oyunda bir ağırlık var. Oyunun en büyük sorunu da bu zaten. Oyun metninin ciddi bir budamadan geçirilmiş olması gerekiyordu. Bazen aynı sahneleri izliyormuş hissine kapıldık. Bazen de sahneler çok devinimsiz kaldı. Sadece oturarak konuşan oyuncular görüyorduk. Halbuki sahnenin iç ritmi oldukça yüksek o anlarda. Bir örnek vereceğim sadece. Tura karakterinin Erhardt karakterini taklit ettiği sahnede, gereksiz bir döner sahne kullanımı var. Tamam anlıyorum elde döner sahne olunca sürekli kullanılmak istenmiş ama fazla bu. Kısaca anlatacağım. Tura ön tarafta Erhardt’ı taklit etmeye çalışırken, diğer oyuncular onu arkada dinliyorlar. Tura’nın arkaya gitmesi gerekiyor birkaç defa sahne gereği ve her gidişinde sahne dönüyor. Oyunun akışı kesiliyor. Bu ve bunun gibi örnekler nedeniyle akıcı olmayan bir oyun izledik. Bolca konuşma ve minimum aksiyon. Elbette sonlara doğru güzel aksiyonlar da izledik ama Erhardt’ın şarkı söylediği sahnede, efekt olarak alkış kullanılması? Salon dolu zaten biz alkışlardık, neden buna gerek duyuldu anlamadım. Volkan Dinç’in şarkı performansı, danslar, atmosfer güzeldi. Zaten sonunda alkış alınabilecek bir sahnede, alkış efekti kullanınca seyirci bir anda edilgen bir pozisyona düştü. Bu bahsettiğim sahne mesela kendi içinde çok güzel ama oyun açısından bakıldığında gereksiz uzun bir sahne. Belki budanabilirdi. Bu tarz “güzel” tercihler, sonuçta oyunu güzel sahneler bütünü yapabilir ama kendi başına güzel sahneleri belirli bir anlam çizgisinde buluşturamama riski doğuyor o zamanda. Bu da zamanımızın postmodern tuzaklarından biri. Kendi başına güzel ama bir araya gelince anlamsız bütünler oluşabiliyor bazen. Oyuna o kadar da haksızlık etmeyelim tabi. Yine de bir anlam bütünlüğü var ama bunu daha hızlı anlatmak mümkündü sadece onu demek istiyorum. 

Buraya kadar oyuna dışardan bakan biri olarak yazmaya çalıştım. Bundan sonrasını ise metin seçimiyle ilişkilendirmek istiyorum. “Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi” oyunu, çok meşhur bir oyundur tiyatro camiasında. Basılı bir eser değildir ama çok bilinir. 2006 – 2007 sezonunda ilk defa Ankara DT’deoynanan oyunu ben de izleme fırsatı bulmuştum. Hala izlediğim en iyi oyunlardan biri olarak hatırlıyorum. Daha sonra bu oyunun metnini Ankara DT’den almış ve birkaç kez sergileme imkanı bulmuştum. Ancak Ankara DT oyunu ile Şehir Tiyatrosu’nun oyunu arasında bariz bir metin farkı var. Sanırım iki katı daha uzun bir metni oynadı Şehir Tiyatrosu. Neden diye araştırınca bir telif sorunu olduğunu gördüm. Çok da kesin kaynaklardan bilgi alamadım ama Ankara DT’nin oynadığı metnin artık oynanamadığını (telif sorunu nedeniyle) anladım. Yine de oyuna girmeden önce bir ümit bunun aşılmış olabileceğini düşündüm. Ama aşılamamış. O nedenle bu uzun metin sahneye konmuş.

Bu beni epeyce bir ikileme sürükledi oyunu izlerken. Bir yanda bildiğim bir metin, bir yanda onun farklı hali. Belki oyunu hantal bulmamın sebeplerinden birisi budur. Yine de düşünmeden edemiyorum, sonuçta bu metinler gizli saklı değil sanırım oyun ekibinin de elinde vardır. Evet, telif hakları sorunu olabilir ama tiyatroda “budama” diye bir şey var. Belki de oyunun bu uzun hali, budanmış hali de olabilir tam olarak bilgim yok elbette. Ama oyunu izleyince bir budamanın daha gerekli olduğunu düşünüyorum. En başta da söylediğim gibi zamanın ruhunu yakalamak gerek. Zaman artık hızlı akıyor. Oyun 135 dakika yazıyor ama arayla beraber 160 a kadar çıkabiliyor. Bizim izlediğimiz prömiyer oyunu 2 saat 50 dakika sürdü. Oyunun belki de tek sorunu bu olabilir. Daha kompakt hale gelirse çok daha güzel bir oyun izleyebiliriz bana kalırsa.

Ayrıca, yönetmen koltuğunda oturan İlham Yazar, yanlış bilmiyorsam, Ankara DT’nin 2007’de oynadığı versiyonda da oynuyordu ve yönetmen yardımcısıydı. Sanırım metinle ilgili çok şey biliyordur. İki metne de hakimdir. Ankara DT’ninoynadığı metnin daha hızlı, daha anlaşılır bir metin olduğunu da biliyordur diye tahmin ediyorum. En azından bu metni, işleyen çalışan diğer metne, teknik olarak benzetmek de belki bir tercih olabilirdi. Tiyatroda metinden kaynaklanan aksamalar giderilmeden sahneye konulan oyunların zaten çok düzgün bir şekilde işlemesi de beklenemezdi.  

Oyunun seyircide genel bir beğeni oluşturduğunu söylemek mümkün tabi ki. Ancak amaç “sadece” seyircinin beğeneceği bir iş yapmak olsaydı, oyuna milyonlarca lira harcamak gereksiz olurdu, bunun daha ucuz yolları da var. Amaç elbette seyircinin beğeneceği bir iş çıkarmak olmalı ama bunun yanında seyircinin beğenilerini geliştirici bir etkisi de olmalı oyunların. Aynen 2007 yılı Ankara DT oyununda olduğu gibi. Bir tiyatro, seyircisiyle beraber yükselir, onunla beraber gelişir, değişir. Sadece seyirci eğlensin diye oyun yapılmaz, bildiğim kadarıyla. “Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi” oyununun Şehir Tiyatrosu versiyonunda, sadece seyirci beğenisi amaçlanmamış olabilir ama pek geliştirici olmadığını da söylemek gerekir.

Sonuç olarak sahnede yapılmış bazı tercihler var ve bunlara saygı duyup, bu çerçevede oyunu eleştirmek gerekir. Yani bu yazıda fazlaca kullandığım “bence şöyle olmalı” gibi eleştiriler belki sınırları biraz fazla zorlamış olabilir. Ama eleştiri yazıları, güzelleme yazıları değil, “nasıl daha güzel olur” yazılarıdır. O nedenle fikirlerimi açıklamakta bir sakınca görmedim. 

Sahnelerde görüşmek dileğiyle…

Oyunun Künyesi
Yazan:NICK WHITBY
Çeviren:YÜCEL ERTEN
Yöneten:İLHAM YAZAR
Dekor Tasarımı:MURAT GÜLMEZ
Kostüm Tasarımı:CEVREN SARAYOĞLU
Müzik:ALİ EREL
Koreografi:GİZEM ERDEN
Işık Tasarımı:MUSTAFA BAL
Ses Tasarımı:İLKER SEVÜKER
Tasarım Koordinatörü:EMİNE KAYNAK YILDIRIM
Yönetmen Yardımcısı:IŞIK ÖZTORUN
Oyuncular: AYDIN SİGALI, FUNDA İLHAN, ÇAĞRI MENGÜÇ, SERHAT GÜZEL, ZEYNEP DİLARA SAYDAM, LEVENT MURATOĞLU, GÜLİZ GENÇOĞLU, OZAN ŞAHİN, DUYGU MİNE ÖZCAN, ONURSAL YILDIRIM, CEMAL ALDIÇ, VOLKAN DİNÇ, FERDİ YILDIZ,SU ÖZDEMİR, SEVCAN KUŞ  EFE, UMUT İSFEN, ÇAĞLA BULDAK AKARSU, ALİCAN MERT PİLAVCI, AHMET BUĞRA KARAKOYUNIŞIK ÖZTORUN
Topluluk: Kocaeli Devlet Tiyatrosu
Tür: TRAJİKOMİK
Süre: 2 Perde- 135 dk
Seanslar
Afiş

ersin
ersin
1980 yılında doğdum. Tiyatroya 1997 yılında başladım. Amatör profesyonel onlarca tiyatroda çalıştım. 2006 – 2010 arasında “KOÜ GSF SSB Yazarlık Ana Sanat Dalı”nı bitirip daha sonra “Dramatik Sanatlar” alanında yüksek lisans yaptım. Çalışmalarıma halen 2010 yılında kurduğumuz “Alternaif Tiyatro” da devam ediyorum.

içerik ekle

sitemizde yayınlanmasını istediğin haber, eleştiri ve değerlendirme yazılarını kolaylıkla yayınlayabilirsin

benzerler

Yorumlar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Okunası yazılar

E-Posta Bülteni Kaydı

Size sitemiz ve tiyatrolar ile ilgili haberler göndermek istiyoruz