Zamanın Ruhunun Üflediği Görüntüler: Yıllar Sonra #tbt 

0
1122

Kadıköy’de BOA Sahnesi’ndeyiz. “Yıllar Sonra #tbt” Oyunu başlamak üzere… Hüseyin Alp Tahmaz’ın yazdığı, Emrah Eren’in sahneye koyduğu, Erden Tunatekin (Ali), Gökay Müftüoğlu (Mithat), Hazar Vurgun Çağıldıyan (Kemal), Melissa Yıldırımer (Zeynep), Merve Bağdatlı (Ceyda) ve Selin Dumlugöl’ün (Esin) rol aldığı “Yıllar Sonra #tbt” adlı oyun başlayacak!
Sahne salonun ortasına kurulmuş meydan sahnenin dört bir yanında seyirciler olarak yerimizi aldık. Böylece sadece sahnedekiler değil seyircilerde seyirlik bir durumda. 

Bu mekânda Kadıköylüler ne filmler izlemiştir. Sonra video cihazları ve ardından dijitalleşmeyle bu salon kentin sahipsiz çocukları misal unutulmuş, ilgilisi için 90’ların parlayan bu mekânı hüzünlü bir hikâyeye dönüşmüştü. Sonra hayata ve insana inancımızı kuvvetlendiren insanlardan bir grup bu mekânı alıp 2013’te bir kültür merkezine dönüştürdü. Teşekkürler hayat kuran bu insanlara, bir kere daha! 

Geçelim…  Oyun fakülte yıllarından beri arkadaş olan bir grubun, bir akşam yemeğinde buluşması ve yüzleşmelerini işliyor. Oyunun açılması, derinleşmesi biraz “laf lafı açar, laf kutuyu açar” deyişine benzer bir yol izliyor. Alkol, müziklerin ve yemeğin de desteğiyle bir akşam içinde geçen oyunda katalizör rolü üstlenmiş. Ve evet bir silah var sahnede!  Ama artık silahlar kuru sıkı. Bu ateş etmeyen silah durumu oyunun tümü ile uyum içinde… Sahne bugünün dünyasında sinizme savrulmuş insanlarla dolu ve oyun boyunca aslında laflardan başka… Yeni bir duruma yol açacak hareket yok gibi. 

Yıllar Sonra #tbt hakkında yazılmış olan eleştirilerin genel olarak oldukça olumlu olduğunu, özellikle oyunculukların ve rejinin pek beğenildiğini gördüm. Bu görüşlere katılmamak mümkün değil. Oyunu hiç sıkılmadan ve zevkle izledik. 2005 Yılında yazılmış olan oyunun Güney Ertekin ve Emrah Eren tarafından tam da bugünün dünyası, insanı ile titreşmesi muradıyla güncelleştirildiği anlaşılıyor. Oyun; kişisel gelişim, nükleer tartışmaları, iktidara -klişe- ironik eleştiriler vb. “güncellikler ön oyunu” ile başlıyor. Bu güncel, bugünün beyaz yakalı çalışanlarının dünyasına ait sohbetler başlangıçtaki yoğunlukta olmasa da oyun boyu ara ara karşımıza çıkıyor. 

Sponsorlu
Yillar Sonra Tbt Afis Tekperde.com

Oyunda kişisel gelişim ile ilgili söylenenler hele Ceyda’nın verdiği örnekle birlikte oldukça düşündürücü hale geliyor. Belki de plazalarda rekabet potalarının içinde debelenen beyaz yakalıların çoğu bu kişisel gelişim hikayelerine inanmıyorlar. Zaman yönetmeler, stresle baş etmeler… Bütün nefes alıp beş-on saniye tutmalar, belki de sadece insanların işlerini korumak için dayandıkları/katlandıkları plaza ritüelleridir.

Bu güncelleştirme girişimlerini genel olarak gayet doğal/haklı bulmakla birlikte; bu Oyundaki güncellemenin sadece bir güncelleme olarak kalmadığını, oyuna dramaturjik olarak başka bir aks açtığını düşündüm. Girişilen güncelleme ile oyunun “karakterleri” sadece zamanda küçük bir atlama yapmıyorlar. “Karakterler” bugünün neoliberal iktisadının, arzu coğrafyasının ve öznelik durumlarının kıyılarına taşınıyorlar. Dolayısı ile son kertede Emrah Eren’in yönetiminde bu oyuna bir güncelleme yedirilmiş olmuyor, sanki yeni ve başka bir oyun “Yıllar Sonra’nın” içine yedirilmeye çalışılıyor. 

Şüphesiz esas metnin karakterleri de BOA Sahnede izlediğimiz “karakterler” misal insanlardır. Ama oyun sonunda Kemal’le Zeynep’in ağlayarak birbirlerine tutundukları resmin seyirciye o denli mesafeli kalmasının sebeplerini düşünürsek; oyuna getirilen güncellemelerin ve bu güncellemeler çizgisinde gelişen “karakterlerin” oyunun sonunu metne bağlı kalarak getirmelerinin zorluğunu belki anlayabiliriz. Oyunun son resmi bu oyunun aslında bir trajedi olduğunu söylüyor bize, satir değil. Ancak sahnede iki oyun var gibi… Biri her şeye rağmen insanın içinde iyiyi, dostluğu… İnsanlığı arayan nahif bir oyun. Diğeri ise “karakterleşemeyen” sterotiplerin, “kendi varlıklarını işgal etmiş ama öznelikten uzak”, zamanın ruhunun üflediği görüntüler. Kendileri ile bile bağlantı kuramayan bu kişilerin diğer rollerle sahici bir ilişki içine girmesi de olanaklı görünmüyor. 

Emrah Eren’in bu oyunda seyirci ile tartıştığı konuların yanında açıkçası “biyolojik baba” merakının tuhaf kaçtığını söyleyebilirim. Bununla birlikte oyunun sonunda -Diyojen’in fenerle dolaşması gibi- karakterlerin içinde aranan “ahlaki bir şey”, “iyilik” kırıntıları gerçekten nahif bir beklenti gibi. Bu “iyilik” ne işimize yarar acaba? Bu polisiyemsi “iyilik arama” seansı Brecht’in “iyi adam” şiirini anımsatıyor. Oyunun son kısmında aranan beklenen ve kısman bulunan iyilik kırıntıları bizleri gerçekten iyi insanlar yapmaya yeter mi? 

Gökay Müftüoğlu’nun (Mithat) sahneye koyduğu performansla seyircinin gönlünü fethettiğini ve oyunun lokomotifi olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Bununla birlikte Müftüoğlu’nun oldukça zenginleştirilmiş de olsa Mithat karakteri için cebine koyduğu oyunculuk tekniklerinin, trüklerin, mimiklerin… oyunun sonuna doğru bir klişeler torbasına döndüğü, diğer oyuncuları ve sahnede dönen hikayeleri perdelediğini düşünenler olabilir. Ama bütün arsızlığına, fırlamalığına karşın sevimliliği ile göz dolduran bu oyunculuğa fazla söz söylemek doğru olmaz gibi. Tekniğinin, tartım duygusunun kuvvetli olduğu anlaşılan Merve Bağdatlı’nın Ceyda rolünü iyi kavradığı ve oyunun tamamında tutarlı, renkli ve son kertede rolün hakkını veren bir oyun çıkarttığını söyleyebiliriz. Öte yandan Müftüoğlu’nun oynadığı… ve evet bir süre sonra klişelere dönen jestlerinin, oyunun meramı ve Eren’in bize anlatmak istediği ile de çok ilgisi var. Mithat ahlaki her türlü kuralın ortadan kalktığı bir dönemin, tam bir kuralsızlık ortamının insanı olarak bize zamanın ruhunu gayet güzel anlatıyor. Ceyda Mithat’ı bu noktada yalnız bırakmıyor, bugünün resmini büyük oranda ikisi tamamlıyor. 

Oyun metninin yumuşak karnının, yani yıllarca “söylenmemiş, sorulamamış ya da saklanmış bilgiler” gibi, seyirciyi ikna etmenin biraz daha zorlu olduğu tutamaklarının en çok zorladığı iki oyunculuk Zeynep ile Kemal olsa gerek. Dolayısı ile Çağıldayan ve Yıldırımer’e “elinize sağlık” diyebiliyorum. 

Bunların ötesinde Oyunun müziklerine, ışığına ve çok başarılı sahne trafiğine diyecek yok doğrusu. Yönetmen seyirciyi de sahneyi de iyi biliyor. Ve bu “hız” ve “biyolojik baba” tartışmalarının içinde gemisini “bulvar komedisi” dalgalarından korumayı başarıp limana yanaştırıyor. 

Oyunu izlemenizi öneririm. Harika zaman geçireceksiniz. 

Oyunun Künyesi
Yazan: Hüseyin Alp Tahmaz
Yönetmen: Emrah Eren
Oyuncular: Erden Tunatekin, Gökay Müftüoğlu, Hazar Vurgun Çağıldıyan, Melissa Yıldırımer, Merve Bağdatlı, Selin Dumlugöl
Dekor - Kostüm: Boa Kolektif
Işık Tasarımı: Ammar Özçelik
Dramaturji: Günay Ertekin
Afiş Tasarım: Galip Aksular
Oyun Fotoğrafları: Emre Mollaoğlu
Reji Asistanları: Ahmet Balta, Delal Yıldırım
Sanat Yönetmeni: Aytekin Atabey
Yapım: Kadıköy Boa Sahne
Teşekkürler: İhtiyaç Molası
Seanslar
Afiş
Reklam

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz