Tarihin perdesi çekilmemiş büyük pencerelerinden bir tanesidir Wolfgang Amadeus Mozart. Onun besteleri kolayca bozar ruhumuzun ezberlerini. Keşfedilmemiş olanın, aslında benliğimizin dört duvarına hapsolmuş eskinin bir yorumu ve hissedilir hali olduğunu kolayca fark ederiz notalarında. Onun gözünden bakarsak… Müzik, dinleyicisini tanrılaştıran, hem uyumun hem de uyumsuzluğun mükemmelleştiği yerdir. Çünkü insanların konuşmaları da sesleri de muhtemelen Tanrı için müzik gibidir. Bu yüzden iyi bir bestenin dinleyicisine sunduğu güç, hiçbir servetle ölçülemez.
Buram buram Mozart kokan paragrafı zihnimin sokaklarında dolaştırdıktan sonra Amadeus için, sadece afişte yazan ismiyle bile izleyicide büyük beklenti oluşturan bir oyun, dersem abartmış olmam. Üstelik oyuncu kadrosu, konusundan bağımsız olarak bile oldukça heyecan verici. Peter Shaffer tarafından yazılan eserin film uyarlaması, 1984 yılında bir sürü ödülle onurlandırılmış, pek çok ödül adaylığı ile de takdir toplamışken, oyunu sahnede çıplak gözle seyretme şansına sahip olmak, elinizdeki biletin anlamını iki misli arttırmalıdır.
Amadeus için söylemem gereken ilk şey, çok başarılı epik enstrümanlara sahip olduğudur. Oyunun açılışıyla birlikte seyirciyle buluşan güçlü epik öğeler, sahneye tırmanmaya hevesli meraklı gözleri atmosferin ve olay örgüsünün içine kolayca alıyor. Bu hoş karşılamanın ardından Salieri ile tanışıyoruz. Selçuk Yöntem’in sadece bir saniye içerisinde değişime uğrayan sesi, geçmiş zaman ile bugünün ayrımını yapan ustanın, bir bakıma seyircisini selamlamasıdır. Zaten varlığı, başlı başına alkış sebebi. Sahnede gösterişli biçimde değiştirdiği kıyafeti ile kuvvetlendirdiği zaman geçişi de yine epik tiyatroya duyulan kuvvetli bir sadakat yansıması olarak kabul edilmelidir.
Elbette oyunun övülecek çok fazla yanı var. Fakat önceliği eleştiri tarafına vermek istiyorum. Çünkü aksayan ufak detayların geliştirilmesiyle Amadeus’un çok daha görkemli boyuta ulaşabileceği kanaatindeyim. Mozart’ın merak uyandıran hikâyesinde göze çarpan en büyük zafiyet, yoğunlukla alakalı. Oyun, geniş zaman dilimini akıcı olay örgüleriyle anlatma kudretine sahip olsa da, ne hikmetse bir türlü sıkışmıyor. Sıkışmadıkça da seyirci için hep kaçacak bir boşluk kalıyor. Hatta birbirini takip eden sahnelerin gücünü ve tesirini kıran bir engele dönüşüyor bu sorun. Odak noktasına kilitlenmediğimiz için zirve yapan noktada sürekli bir şeylerin eksik kaldığını hissediyoruz. Öyle olunca da Salieri’nin kıskançlık ve nefreti bizleri tam olarak içine alamıyor. Hâlbuki bize öyküyü anlatan kişi Salieri. İzleyici olarak onun sahip olduğu karmaşık duyguları iliklerimize kadar hissetmemiz şart. Ancak bu sayede sorular sormaya başlar ve sordukça huzursuz olur seyirci. Huzuru kaçan bir seyirci de o gece izlediği oyunu asla unutmaz. İşte bu noktada hafif bir kırılganlık bile Amadeus ile Salieri arasındaki çatışmanın gücünü baltalamaya yetiyor. Ne yazık ki yeterince sıkışmayan oyun, bizleri çıkış yolu arama telaşına sürüklemeden kendi temposunda ilerliyor. Dolayısıyla sadece Amadeus’un başına gelenlere üzülüp ondaki değişime şahitlik etmekle yetiniyoruz.
Bu noktada Tansu Biçer’e değinmekte fayda var. Bahsettiğim sıkışma sorunu nedeniyle, Mozart ilk perdede etkisini bir türlü gösteremiyor. Amadeus’un ödüllü filmindeki Tom Hulce’un başarılı performansının bir benzerini tekrarlayacak enerjiyi gösterse bile, çatışma zayıflığı Tansu Biçer’in de sahnede büyümesine engel oluyor. Ancak ikinci perdede durum epey farklı. Amadeus’taki değişimle birlikte çok farklı bir kimliğe bürünüyor Tansu Biçer de. İzleyenler bilir. Toz Ruhu filminde buna benzer, güçlü psikolojik savaş geçiren bir rolde harikalar yaratmıştı Tansu Biçer. Amadeus’taki karakter dönüşümü de ona yarıyor. Adım adım güçlendiğine ve seyirci belleğinde iz bırakacak geçişi harika biçimde kotardığına şahitlik ediyoruz. Bence Tansu Biçer, tartışmasız biçimde psikolojik hesaplaşmaların oyuncusu. Zihninin arka planındaki gölgeleri, bazen tek bir bakışla bazense sıradan bir cümleyi söyleme biçimiyle o kadar güzel hissettiriyor ki… İkinci perdede ona şapka çıkartmamak imkansız.
Selçuk Yöntem ise Salieri olarak sahneye adımını attığı ilk anda aldığı alkışla çok şeyi özetleyecek bir oyuncu zaten. Hem zamanı hem de oyunun temposunu dört dörtlük yönettiği aşikâr. Kıskançlık, nefret, intikam ve buna benzer birçok duyguyu dışa vuruş biçimi kusursuz olsa da karşısında güçlü bir zıt karakter yükselmediği anlarda seyirciye ulaşmakta zorlandığını söyleyebiliriz. Monolog anlarındaki güçlü ifade yeteneği ise, oyunun eksik kaldığı noktaları başarıyla yamadı. Salieri’yi büyüterek oynamıyor. Sahneyi ele geçirip altını çizmek istediği yerlerde gereksiz yüklenmeler yapmıyor. Aksine usta bir şoförün direksiyon simidini güvenle tutup yolcularıyla sohbet etmesinin verdiği huzurun bir benzerini armağan ediyor bizlere.
Özlem Öçalmaz’ın da oyunun üçüncü sıradaki karakteri olarak beklentiyi karşıladığını söyleyebilirim. Amadeus’un aksine, ilk perdede daha etkili. Hikâyenin drama evrilmesiyle birlikte tesirini bir basamak daha yukarıya taşıma fırsatı eline geçiyor geçmesine ama onun da şanssızlığı Tansu Biçer’in doruk noktaya ulaştığı anlara tesadüf etmesi. İster istemez Amadeus’un dönüşümü karşısında ayakta kalmakta zorlanan psikolojik değişimleri gölgede kalıyor. Seyircinin kafasında ciddi soru işaretleri bırakması gereken tüm yerlerde olması gerektiği için, kritik anlarda daha fazla öne çıkmayı hak ettiğini düşünüyorum.
Özetle Peter Shaffer tarafında kaleme alınan Amadeus, perde kapandıktan sonra dahi soru sormaya devam etmenizi sağlayacak derinlikte bir oyun. Nüvit Özdoğru çevirisiyle ülkemizde sahneleniyor. Dramaturgu Bilge Su Kasapoğlu ile yönetmeni Işıl Kasapoğlu ayrıca alkışı hak eden isimler. Çok fazla oyuncu, irili ufaklı rollerin hakkını veriyor. Baron Gottfried rolünde Coşkun Ülgen’in dikkate değer performans sergilediğinin altını çizerken, Venticello rolündeki ikili (Venticelli), Sabri Özmener ve Yiğit Pakmen’in de ufak anları büyük oynayanların başında geldiklerini es geçmiyorum.
Tarihe ışık tutarken, insanın özünde aynı oluşuna, genetik mirasın benzer ilkel ve vahşi duyguları nesilden nesile aktarışına kafa sallamamızı sağlayan bir öyküye sahip Amadeus. İçinde katıksız ve yorucu dram yok. Güldüğümüz anlar da var tebessüm edip düşündüğümüz dakikalar da. Finalinde izleyicisinin yüzünü aynaya döndürme gücüne sahip ayrıca. Alkışlarken sadece oyuncuları değil, aynı zamanda başarılı akan hikâyeyi ve ziyafet şeklinde sunulan müzikleri de selamlıyorsunuz. Üstat Amadeus’un altını çizdiği gibi, bu biraz da dinleyicinin kendisini tanrı gibi hissetme sevdası. Ve müzik, bu yüzden anlatılması zor ama verdiği haz sayesinde, duyumsadıklarımızdan çok ötede olan bir sanat.
Amadeus gibi güçlü bir prodüksiyonu çıplak gözlerle seyredip zamana yaklaşma fırsatını kaçırmamanızı öneririm. İyi seyirler.
Oyunun Künyesi Yazan: Peter Shaffer Çeviren: Nüvit Özdoğru Yöneten: Işıl Kasapoğlu Dekor: Hakan Dündar Kostüm: Nalan Alaylı Işık: Kerem Çetinel Müzik Direktörü: Volkan Akkoç Hareket Düzeni: Senem Oluz Dramaturg: Bilge Su Kasapoğlu Saç & Makyaj: Neriman Eröz Yaratıcı Ajans: Happy People Project Prodüksiyon Şirketi: Anima İstanbul Fotoğraflar: Serdar Acar / Levent Özdemir Sahne Tasarım Asistanı: Merve Yörük Kostüm Tasarım Asistanı: Nadide Çoban OYUNCULAR Antonio Salieri: Selçuk Yöntem Wolfgang Amadeus Mozart: Tansu Biçer Constanze Weber: Dilan Çiçek Deniz / Özlem Öçalmaz Baron Gottfried Van Swieten: Coşkun Ülgen Kont Franz Orsini-Rosenberg: Kevork Türker 1. Venticello: Sabri Özmener 2. Venticello: Yiğit Pakmen Kont Johann K. Von Strack: Murat Yılmaz Avusturya Kralı II. Joseph: Cihan Ayhan Katerine Cavalieri: Ceren Aydın / Ayşenur Ayyıldız / Ecem Arıcasoy Teresa Salieri: Ela Atilla Kâhya: Gökay Gökçakıl Uşak: Numan Direkçi Aşçı: Kerem Atasavun KORO Koro: Nazlı Uğurtaş Koro: Anıl Önder Koro: Buğra Uğur Koro: Uğur Etiler Koro: Ayşenur Ayyıldız / Ecem Arıcasoy Koro: Cansın Hazan Bayrak Koro: Günselin Seda Çetinkaya Koro: Emre Peynircioğlu / Enes Pektaş Koro: Mustafa Şahin Dedemen / Metehan Pektaş Koro: Fatma Mualla Dedemen / İrem Büşra Bayır Koro: Ceren Aydın ORKESTRA Şef: Volkan Akkoç Piyano: Ozan Zencir 1. Keman: İshak Dursun / Buse Kademli / Selin Vatan / Cansu Durmaz / Beyza Çakır 2. Keman: Ayşegül Akkaya / Yağmur Pelin Turanlı Viyola: Doğukan Çelikbilek / Tayfun Çelikbilek Viyolonsel: Yasemin Balçık Topluluk: Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu ve Piu Entertainment Tür: Trajedi, Dram Seanslar Afiş