Sipariş Listesi – Fact Tiyatro

Söze Fact Tiyatro’nun her iki oyununu izlediğimi ve kendilerinin sıkı takipçisi olduğumu belirterek başlamak istiyorum. Fact Tiyatro’nun ilk oyunu olan Sipariş Listesi’ni ikinci oyunları olan Sendrom’dan önce izlemiş olsam da yazma cesaretini Sipariş Listesi’ni bir kere daha izledikten sonra bulabildim; bunun sebebini ise yazının ilerleyen kısımlarında belirtmek istiyorum. Siz de okuma cesaretinizi yanınıza aldıysanız başlayalım!

Okuduğunuz yazının beni belki de şimdiye kadar en zorlayan yazı olduğunu söylemeliyim. Her zaman söylediğim gibi, oyunu henüz seyretmemiş okurlarımızın oyunla ilk karşılaşma deneyimlerini zedelememek için verdiğim detaylara oldukça dikkat edeceğim fakat bu beni ilk defa bu denli zorlayacak, çünkü Sipariş Listesi ile ilgili küçük detayları size ballandıra ballandıra anlatmak istiyorum. Sanırım bunun sebebi oyunun yaratılan küçük anlarda yaşıyor olması. Sipariş Listesi; obsesif kompulsif bozukluk ile mücadele eden kardeşine bakabilmek için zor şartlarda çalışan Tamsın’ın hikayesini anlatıyor. Kardeşi için durmadan çabalayan Tamsın, kendisi için çabalayan Dean, Tamsın’ın hiç beklemediği bir biçimde hayatına giren ve bir nebze de olsa kendisini hatırlamasına neden olan Luke önümüze sade bir öykü sunuyor aslında. Öykünün bu denli sade oluşu ise paralel olarak oyunun yaşıyor olmasına sebep oluyor, çünkü Fact Tiyatro bu sade öykünün içindeki anları öyle güzel keşfediyor ki bütün ilişkileri ve insana dair olanı belli etmeden seyircinin ruhuna kazıyor. Her iki izleyişimde de beni izlerken zorlamadığını düşündüğüm oyunun bittikten sonra zihnimde akmayı bırakmadığını ve içimde koca bir boşluk yarattığını hissettim. 

Ekip takdir edilesi bir uyumla oyunu hep birlikte yaşayan hale getirse de her bir oyuncudan ayrı ayrı söz etmek istiyorum. Tamsın’ı yaşatan Dilara Vural’dan başlayalım. Dilara Vural’ın işinde oldukça iyi olan bir oyuncu olduğunu artık hepimizin bildiğini varsayıyorum, tam da bu sebeple kendisi Sipariş Listesi oyunundaki performansı ile 25. Yapı Kredi Afife Tiyatro ödüllerinde aday gösterilen genç kuşak sanatçılardan biri oldu. Dilara Vural’ın Tamsın performansı ile ilgili değinmek istediğim en önemli nokta sanıyorum karakterin ritmi. Tamsın’ın mücadele etmek zorunda kaldığı ve dolayısıyla atik olması gerektiği anların yanısıra kardeşinin durumundan dolayı hassasiyetini koruması gereken anlar görüyoruz. Dilara Vural ise Tamsın’ın aklını ve kaygılarını üzerine sıkı sıkıya giyindiği için bu durumlar karşısında ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor, iç ritmi bambaşka olsa dahi durumun ritmiyle uyumlanıyor. Üstelik bütün bunları size gösteriyor fakat Tamsın’ın iç ritmine kapılmanızı müsade etmiyor, sizi durumun ritminde tutuyor. Tam olarak bu noktada Dilara Vural’ın icracı bir zihinden ziyade kesinlikle yaratıcı bir zihin olduğuna ikna oluyorum.

Img 5643 Tekperde.com
Dilara Vural

Dilara Vural’ın ritim ile yaptığını Dean karakterine ruh üfleyen Veysel Fezail ise şiddetle, kuvvetle oynayarak yapıyor. Psikolojik durumlarının ön planda ya da baskın olduğu karakterleri izlemek beni daima tedirgin eder çünkü psikolojik durum öylesine merkeze alınabilir ki karakteri kaybedebilirim; böyle durumlarda kendisini zorlayan psişesiyle var olmaya çalışan karakteri değil de yalnızca o psikolojik tanıyı görmekten korkarım. Veysel Fezail ise OKB ile oldukça gerçekçi ve doğal bir ilişki içine girdiği için bunu seyirciye asla hissettirmiyor, bunu da hem içsel hem de dışsal tepkilerinin şiddeti ile oynayarak yaptığını tahmin ediyorum. Açıklayıcı olmak gerekirse yalnızca Dean’in engellerini görmüyorum, engelleri ile var olmaya çalışan Dean’in ta kendisini görüyorum ve bunu oldukça kıymetli buluyorum. 

Ali Haydar Çataltepe’yi hem Luke olarak hem de oyunun yönetmeni olarak bir arada değerlendirmek istiyorum. Öncelikle Luke’un kesinlikle oyun için bir nefes alma karakteri olduğu kanaatindeyim. Sistemin açıklarını ifşa ederken insana dair olanı da atlamayan, iyi işliyormuş gibi görünen sistemdeki boşlukları işaret ederken içimizde de bir boşluk yaratan oyun siz fark etmeseniz dahi size oldukça ağır geliyor, Tamsın’ın şefinden kendi iş yerinizdeki amirinize kadar onlarca cümle geçiyor aklınızdan. Luke tam da bu noktada bizi tutuyor ve resmen “Nefes al ve gülümse.” diyor. Luke’un varlığı, seyirciye her şeyin zor göründüğü anlarda bile yaşamı değiştirip dönüştürmek için önce yaşamın kabul edilmesi gerektiğini hatırlatıyor fakat bunun yalnızca bir kabul ediş olmaması yönünde de gerekli önlemleri alıyor. Luke’un oyunun genel yapısının yanında neşeli kalan tavrı ve Tamsın’ın karmaşasına rağmen onu bile gülümsetebilmesi göze batmıyor ya da aşırıya kaçmıyor çünkü Ali Haydar Çataltepe, oyunun yönetmeni olduğu için de olabilir, anları en iyi kullanan oyuncu diyebilirim. Luke’un seyir zevkinin en yüksek olduğu anların kesinlikle keşfedilmiş küçük anlar olduğunu düşünüyorum.

Normalde dekor, ses ve ışık tasarımı hakkında bir şeyler yazmaya da özen gösteriyorum fakat bu defa her birinin yaşanılarak tecrübe edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun sebebi hem bende bıraktığı hissi tarif edemeyeceğim için hem de oyunun içeriği kadar biçiminin de ne kadar akıcı olduğunu içinde olarak deneyimlemenizi isterim. Yalnızca salona girip koltuklarınıza yerleşirken ses tasarımında sizin için hazırlanmış sesi dikkatle dinlemenizi rica edeceğim, seyirciye oyuna dair derin ipuçları bıraktığını düşünüyorum. Üzerine fazla bir şey söylemediğim için yanlış anlaşılmak istemem, her bir tasarımcının şahane bir iş çıkardığı kanaatindeyim. Bunun yanında eklemek istediğim başka bir konu da ekibin her bir biriminin oyuna ne denli hakim olduğu. Sipariş Listesi meydan sahne için tasarlanmış bir oyun fakat şehirdeki meydan sahne sayısının az olmasından kaynaklı olarak ekip İtalyan sahne tasarımına da uyum sağlamak durumunda kalmış. İlk izleme deneyimimi meydan sahnede gerçekleştirmiştim, açıkçası ikinci oyuna sahne tasarımı meselesini nasıl halledeceklerini merak ederek de gittim. Bütün dürüstlüğümle söylemeliyim ki bu kadar iyi halledeceklerini ben de beklemiyordum, bence bunun en önemli sebebi de oyunun yapısından ve yapmak istedikleri şeyden oldukça emin olmaları. Bunu oldukça kıymetli bulduğumu söylemeliyim, bütün imkansızlıklara rağmen durmadıkları için her birine ayrı ayrı saygı duyuyorum.

Son olarak oyunun hem ışık tasarımcısı hem de oyuncularından biri olan Eren Uğurhan’ın var ettiği karakter hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Karakterin adını bilmiyorum, eğer oyunda geçiyorsa ve ben kaçırdıysam affınıza sığınıyorum. Bahsi geçen karakter için Tamsın’ın iş yerindeki şefi diyebiliriz. Şef, Tamsın’ın üzerindeki baskının güçlü temsillerinden biri ama bence onu önemli kılan bu kısım değil. Sipariş Listesi’ni saf bir anlatı olmadığı için seviyorum; ne fazla bireyselleştirilmiş bir hikaye ne de saf toplumcu bir oyun. Şef tam olarak bu noktada işçi sınıfının temsiliyeti olarak da orada duruyor. Modern dünyada işçi kavramının değişip dönüştüğünü, dolayısıyla sosyal hayatta zaman zaman kafamızı karıştırdığını düşünüyorum; tam da böyle anlarda Şef düşünülmesi gereken karakterlerden biri bence. Size bir ipucu daha bırakıyor ve ikinci perdenin ilk sahnesine dikkat etmenizi öneriyorum, sanırım bu sahne çok sevdiğim Sipariş Listesi’nin en sevdiğim sahnesi.

Yalnızca Sipariş Listesi’nde değil her iki oyunlarında da titiz çalıştıkları için, yaptıkları işe ve seyircilerine duydukları saygıdan dolayı Fact Tiyatro’nun önemli ve özel bir ekip olduğunu düşünüyorum. Hem yarattıkları her şeyi görme şansı yakalamanız hem de bu kadar emeğin hakkını teslim edebilmek için Fact Tiyatro’nun tüm oyunlarını ve Sipariş Listesi’ni siz değerli okuyucularımıza tavsiye etmekten gurur duyarım. Gözümü bir sonraki oyunlarına diktiğimi de söylemeden geçemeyeceğim. Yolları uzun ve açık, seyirciyle buluştukları anlar ve alkışları bol olsun…

Vakit ayırıp okuduğunuz için siz değerli okuyucularımıza da teşekkür ederim.

Meselenin kişisel olmadığını, susup yalnızca göz göze geldiğimiz anlarda yalnız olmadığımızı anlamamız, fırsat eşitliğinin her birimizin Sipariş Listesi’nde olması dileğiyle…

*Oyuncularda Yönetici rolünü artık Eren Uğurhan canlandırmaktadır.

Oyunun Künyesi
Yazar: Katherine Soper
Yönetmen, Sahne Tasarım, Kostüm Tasarım, Hareket Tasarımı: Ali Haydar Çataltepe
Çevirmen: Hasret Güneş
Sahne Tasarım, Kostüm Tasarım: Dilara Vural
Yönetmen Yardımcısı, Sahne Amiri: Ceylin Kahya
Yönetmen Yardımcısı: Dilek Sağır, Doğa Demir
Müzik: Tunç Oğuz, Can Birben
Fotoğraf: İdil Sezgin
Işık Tasarımı: Eren Uğurhan
Oynayanlar: Dilara Vural, Veysel Fezail, Ali Haydar Çataltepe, Burakhan Yılmaz, Eren Uğurhan
Topluluk: Fact Tiyatro
Tür:Trajedi & Dram
Süre: 2 Perde
Seanslar
Afiş
Yağmur Şakoğlu
Yağmur Şakoğlu
09.09.2002 tarihinde Ankara’da doğdum. Bir hukuk kariyeri isteyerek geçirdiğim çocukluğum on dört yaşında, tiyatro hocamın kendi öğrencilik yıllarını anlattığı bir anda yeniden şekillendi. Bir hukukçu olmaktan ziyade sanatla dolu bir yaşamın bana çok daha uygun olduğuna karar verdim. Hocamın “Dtcf Tiyatro” diye bahsettiği okuluna henüz hiç görmeden vurulmuştum, benim için on dört yaşımdan üniversite sınavına kadar olan zaman yalnızca “Dtcf Tiyatroyu” kazanmak için verilen emekten ibarettir diyebilirim. Bütün bu sürecin sonunda istediğimi aldım; şu an size “Dtcf Tiyatro” Yazarlık Anasanat Dalı üçüncü sınıf öğrencisi olarak yazıyorum. Kendimi bildim bileli yaptığım yazma eylemini mesleğim olarak seçerek hayatıma devam ediyor, derin bağlarla bağlandığım tiyatroyla ilişkimi devam ettiriyorum.

içerik ekle

sitemizde yayınlanmasını istediğin haber, eleştiri ve değerlendirme yazılarını kolaylıkla yayınlayabilirsin

benzerler

Yorumlar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Okunası yazılar

E-Posta Bülteni Kaydı

Size sitemiz ve tiyatrolar ile ilgili haberler göndermek istiyoruz