Fransız yazar Albert Camus’un Yabancı adlı romanı varoluşçuluğun edebiyattaki en önemli örneklerindendir. Romanda başkahramanız Meursault, annesinin ölüm haberini bir telgraf aracılığıyla öğrenir ve hikâye başlar. İşyerinden izin alıp cenazenin bulunduğu huzurevine gider.
Meursault annesinin cenazesinde yorgun ve uykusuzdur, sütlü kahve içer, sigarasını tellendirir. Annesinin ölümüne kayıtsız kaldığını düşünen toplum tarafından mı suçlu bulunmuştur yoksa Cezayir’de bir rastlantı sonucu öldürdüğü Arap yüzünden mi orası tartışılır. Meursault, kendisini adım adım ölüme götüren süreci tıpkı bizim gibi kayıtsız bir biçimde izlemek zorunda kalır.
Camus bize olayları mesafeli bir duruşla, izleyen bir göz gibi yalın bir biçimde anlatır. Sonra kitap, insan psikolojisine inen yokuşa süzülür ve bizi hayatı sorgulamaya iter.
Camus’nün asıl amacı bu dünyadaki yalnızlığı ve dünyanın aslında ne kadar anlamsız olduğunu ortaya koymaktır. Kitapta toplumsal değerlerden kopuş ve bireyin kendini bulma çabasının izlerini görürüz;
“Fakat herkes bilir ki; hayat yaşamaya değmez. Aslına bakarsanız o gün gelip çattığında 30 ya da 70 yaşında olduğunuz gerçeğinin pek de önemi yok. Her iki durumda da başka erkek ve kadınlar yaşamaya devam edecekler, hem de binlerce yıl. Bundan daha açık bir şey yok doğrusu.”
On yıl sonra bu muhteşem eseri tekrar okuduğumda, kitap beni kendi içime bakmaya itti. Mersault’un yaşamının son anlarını geçirdiği o minicik hücresinden görünen güneşin onun için anlamını ve hücrenin taş duvarlarından sızan acıyı ta içimde hissettim.
Kitapta şöyle diyordu; “bütün günlerim gündüzü geceye ulaştıran renklerin bir bir soluşunu, gökyüzünde seyretmekle geçiyor.” Bilindik kalıpların içine sığdıramadıkları bir yabancının Mersault’un ölüme mahkûm edilişini tanık oluyoruz.

Şişli Tiyatrosu’nda izlediğim Yabancı adlı oyuna değinecek olursam, tek kişilik 70 dakika süren oyunda Emrah Aytemur harika bir performans sergiliyor. Romandaki karakterleri tek bir kişi aracılığıyla izlemek farklı bir deneyim oldu benim için, kendisini çok başarılı buldum. Oyun başlamadan önce bir kovaya dolan suyun şıpırtısı, tek bir masa ve sandalyeye eşlik ederken, aynı zamanda çok amaçlı kullanıma sahip.
Projeksiyon gösterimiyle sahneyi zenginleştirmiş olmaları hoş bir ayrıntı. Kitapta bahsi geçen cinayet sahnesi neden oyunda farklı bir şekilde anlatıldı bilemiyorum. Çünkü kitabı okurken, annesinin cenazesinde tepemizde hissettiğimiz bunaltıcı güneş aynı zamanda Arap’ın öldürülme anında da kahramanın eylemlerini etkileyen bir unsurdu. Oyunda ön plana çıkarılsaydı ve hikâyeye eşlik etseydi tadından yenmezdi. Çünkü olay örgüsünde güneş, kahramanın psikolojik durumunu ve hadiselerin seyrini etkiledi.
Oyunu gerçekten başarılı buldum. Sahne arkasındaki ekibi ve yönetmen Özgün Can Karaburun’u kutluyorum. Metnin bizi içine çeken bölümlerini duru bir anlatımla aktarmaları takdire şayan.
Kendinize hayattan bir an çalın ve sezon sona ermeden bu oyunu izleyin. Nasıl ki kitabın son sayfasını kapattığınızda kendinizle birkaç dakika baş başa kalmak istiyorsanız, aynı duyguyu oyun bittiğinde yaşayacağınızdan kuşkunuz olmasın.












Oyunun Künyesi Eser: Albert Camus Çeviren: Samih Tiryakioğlu Uyarlayan ve Oynayan: Emrah Aytemur Yöneten: Özgün Can Karaburun Yapım Koordinatörü: Yiğit Selvi Işık Tasarımı: Armanç Toktaş Müzik: Kıvanç Kürkcü Video Tasarımı: Berna Sitera Değirmen, Fatih Değirmen, Faik Onur Acar, Lütfican Umut Yönetmen Yardımcıları: Esengül Pişiren, Armanç Toktaş Reji Asistanı: Tuğçe Enginbağ Konuk Video Oyuncuları: Aşkın Şenol, Bahtiyar Engin, Cengiz Demirbakan, Ecem Gündoğan, Ender Gözü, Mustafa Kırantepe, Nesrin Yücel, Orçun Ertaman, Özgün Can Karaburun, Selçuk Karaca, Sermet Yeşil, Süleyman Karaahmet, Yiğit Selvi Topluluk: Sisifos Tiyatro Tür: Dram Seanslar Afiş