KentFestKentFest

Kopenhag “Kopenhag’da Ne Oldu?”

DasDas da Umut Beşkırma, Yaman Ceri, Burcu Ger’in oyunculukları Noyan Ayturan rejisi ve çevirisiyle Michael Frayn’ın son derece büyüleyici oyunu Kopenhag’da izleyiciyi Kopenhag’da ve ikinci Dünya savaşında neler olduğuna dair rahatsız ederken teatral anlamda da tatmin edecek bir şiddetle yorumlanarak hayat buluyor.

1998’de Londra’da Kraliyet Ulusal Tiyatrosu’nda gösterime girdiğinde kritik ve (daha da şaşırtıcı şekilde) popüler bir hit olan Kopenhag’ın konusu 1941’de saygıdeğer bir fizikçi ile buluşmadır. Danimarkalı fizikçi Niels Bohr (Bay Bosco) ve eski öğrencisi ve bir Alman olan Werner Heisenberg (Bay Cumpsty), Kopenhag’da buluşurlar. Ama bugüne kadar hiç kimse Kopenhag’da aralarında ne olduğunu tam olarak  bilmiyor.

Frayn’in metninin izleyicide yaratacağı entelektüel sarsıntı, bilimin ve yaşamın keşiflerinde var olan entelektüel heyecanın bir kısmını izleyiciye yaşatmayı hedefliyor olabilir. Ancak Frayn’in yarattığı dramatik heyecan için izleyicinin ödediği bedel sadece bir bilet ücreti değil, tarihsel ve bilimsel olan her buluşa feda olmaktır.

Kopenhag izleyicisini bilimsel bir inişli çıkışlı yolda sürükleyen bir oyun. Anlamayı ve bilmeyi unutun sadece Kopenhag’da yaşanılana bakın. Frayn, insanların kaderini etkileyecek kadar önemli olan bilimsel bir toplantının ahlaki önemini saptadığı gibi çarpıtıyor ve dönemin bilimsel-politik gündemini izleyiciye yansıtııyor.

Kopenhag’ı izlemek, akademik yorumlu oyunlar izlemek isteyen ve mükemmel konsantrasyon ile tiyatroya gelen izleyicileri kesinlikle heyecanlandıracaktır. Ancak oyunun metnindeki amansız beyinsel hamleler de sinir bozucu olabilir biraz. Frayn, metin üzerinde yazdığı oyununa bir tür teatral alt kompakt bağlantı gibi davranır ve belirsizlik ilkesi ile alabileceği maksimum mesafeyi kat eder. Hikayeye dikiz aynasından her baktığımız vakit ise karakterlerin aynada küçüldüğüne şahit oluruz.          

Söylenen veya söylenenle aynı derecede önemli olan söylenmeyenler, olası riskler göz önüne alındığında daha da önem kazanıyor. Bu önem de Heisenberg liderliğindeki bir Alman projesinin başarısıdır. Bu proje, Bohr‘un daha sonra Los Alamos, N.M.’deki efsanevi ekibin bir üyesi olarak dahil olacağı atom silahlarının geliştirilmesidir.

Bunun, Noyan Ayturan’ın ustalıkla yorumladığı “Kopenhag”ın uluslararası entrikalarla dolu bir hikaye olduğu anlamına geldiğini düşünüyorsanız, oyunu izlediğinizde yanıldığınızı göreceksiniz. Heisenberg, Bohr ve Bohr’un eşi Margrethe’nin (Bayan Brown) ölümlerinden sonra yeniden bir araya gelerek o Eylül akşamında ne olup ne olmayacağını çözmelerine olanak tanıdıkları dramada bol miktarda gerilim var.

Ancak eserin inatçı tutuşunun, önceden ortaya konan basit olay örgüsüyle veya sonuçta cevaplanamayacak soruların çözülmesiyle pek ilgisi yok. Bay Frayn, üç karakter arasındaki karşılaşmayı kuantum mekaniğinden bir çocuğun kaybına kadar her şeyin geniş kapsamlı, yoğun duygusal bir değerlendirmesine dönüştürüyor. Atom çağında dünyanın kaderine, dostlukların nasıl kötüye gittiğine; Tamamlayıcılık ve belirsizlik teorilerinden insan güdülerinin ve hafızasının ebedi belirsizliğine kadar her şeyi izleyiciye açıklıyor. Muhtemelen de modern bilimi konu alan bu kadar ciddi ve güçlü başka bir oyun daha henüz yazılmadı.

Frayn ‘ın oyununun heyecanının bir kısmı da sona ulaşma isteği ve bunu anladığınızı hissetmenizdir. Diyalog, kuantum fiziği ve nükleer füzyon ilkelerinin yanı sıra isimler, tarihler ve atom fiziği ile ilgili önemli olan konumların bilgisiyle doludur.

En etkileyici olan tarafı ise Bay Frayn – Bay Blakemore’un muhteşem teatral eşdeğerler bulduğu, çeşitli şekillerde genişleyen ve birleşen çevrelerde hareket etmeye devam eden bir mantıkla, bu unsurların her birinin nasıl diğerlerine bağlı olduğunu ve onları yansıttığını gösteriyor. Ortaya çıkan sonuç ise ustaca fikir oyunu ve fiziği başka hiç kimsenin yapmadığı şekilde insancıllaştıran bir sanat eseri.

Oyunun ikinci yarısındaki harika konuşmasında Bohr, 20. yüzyıl fiziğinin insanı nasıl evrenin merkezine getirdiğini, Albert Einstein‘ın ise “ölçmenin evrensel bir tarafsızlıkla gerçekleşmesi” ni nasıl icat ettiğini anlatıyor. Zaman ve mekanda belirli bir bakış açısına göre gerçekleştirilen bir insan eylemidir ölçme Albert Einstein’a göre.

Ayrıca “Kopenhag”ın minimal, gösterişsiz ama bir o kadar da etkili teatral şovunun başka bir bağlamda kabul edilmesi zor olabilecek bir yönü de var. Sonuç olarak bu, sizden bilimsel tartışmalar yapan ve bilimin insanlar üzerinde kötü yönde kullanılmasının açtığı sonuçları söyleyen öfkeli üç bilim insanını kabul etmenizi isteyen bir oyun:. Oyun bitiminde soracağınız soru ise şu oluyor: ”Peki bunu neden yaptılar?”. Oyun başında ise Kopenhag’ın ilk sözcüğünden itibaren Frayn, izleyiciyi Heisenberg’in kesinlik gösteren tavırları ile Bohr’un imalı konuşmaları arasında kalan mutlak boşluğa düşürüyor.

Çünkü Bohr’un evinde bir akşam yemeğinde yaşanan olaylara ilişkin bir araştırma, akıllıca ve mükemmel bir şekilde bir bilim yolculuğuna dönüşür. Bu da bilimsel girişimin özüdür.

Frayn bir boşluğa cesurca adım atıyor ve Bohr’un, karısı Margrethe’nin ve Heisenberg’in bilimle yanıp tutuşan ruhlarını üç parçacığın çarpışmasının teatral eşdeğerine çağırıyor. Kopenhag, Danimarka’nın şirin bir pubında veya bir evinin içerisinde yaşayacağınız hoş anlar değil, daha ziyade Danimarka’da çok seyircisi olan bir stadyumda yapılan ringdeki sert bir boks maçı gibidir.

Oyun sırf diyalog düzeni üzerine kurulu olduğu için, müzikler dahi biraz arka plana itildiği için ve oyun sıkıştığı noktada müziğe kaçmak yerine ana dokusu olan diyalog düzlemi üzerine istikrarlıca gittiği için, size biraz durağan gelebilir. Veya konuşmaların yoğunluğundan da yorulabilirsiniz(Bu yönüyle bana biraz Ingmar Bergman ve son dönem Nuri Bilge Ceylan filmlerini anımsattı). Ama şu da var ki bilimsel teknik ayrıntıların bir bilim paneline gelen akademik eğilimli entelektüel bir kitle için değil de sıradan entelektüel tiyatro izleyicileri için nasıl anlaşılır hale getirildiği bu metinde çok açık gösterilmiştir. Ama her şeyden önce yazar Micheal Frayn’ın karmaşıklığa ve belirsizliğe açıklık getirdiği çarpıcı bir zeka oyunu gibidir bu oyun.

Şu ana kadar sizlere genel itibari ile oyunun yapısından ve uyarlandığı orijinal metninden bahsettim. Şimdi biraz da Noyan Ayturan’ın reji yorumundan bahsetmek istiyorum. Oyun diğer yorumlarında nasıl yorumlandığını başka yorumları izlemediğim için bilemiyorum. Ama oyunun metnini oyun çıkışı otobüsle evime dönerken okuduğum zaman gördüm ki oyunda kısaltma yoluna gidilmiş. Ve oyun tamamen diyalog üzerine kurgulu. Sadece başında ve sonunda karakterler ışıkların altına giderek kuantum fiziği ve atom bombasına yani oyunun konusuna ilişkin tiratlarını söylüyorlar. Harici oyun boyunca birbirleri ile karşılıklı diyaloglarına şahit oluyorsunuz. Diyaloglar edebi değil ancak çok güzel kurgulanmış. Oyun içerisinde her karakterin kullandığı repliğin bir mantığı var.

Oyunda ışık tasarımı olağanüstü değil ama gayet kullanışlı ve yerli yerinde bir tasarım. Açıkçası oyunun geneli itibari ile ışık tasarım, sahne tasarım gibi sahneyi zenginleştirecek şovlara gidilmemiş. Hepsi minimal kullanılmış. Işık Tasarımcı Ayşe Sedef Ayter. Sahne tasarım adına kullanılan tek şey sahnenin üzerine gerilmiş siyah dikdörtgen muşamba benzeri bir malzemeden yapılmış zemin. Zaten oyunun künyesine baktığım zaman da tasarımcının ismi gözükmemekte. Oyunun orijinal müzikleri Çağrı Beklen tarafından bestelenmiş. Müzikleri ne kadar duysam da  oyun ekseninde diylog üzerinde yürüdüğü için sadece diyaloglara ve Kopenhag’da ne olduğunu öğrenmeye konsantre olduğum için müziklere çok dikkat edemedim açıkçası. Kostüm tasarımı çok şık ve tam olarak dönemi yansıtıyor bizlere. Kostüm tasarımcısı İrem Dilaver.

Oyunun bir dahaki temsili 16 Ocak’ta DasDas açık sahnededir. Ve ayrıca sezon boyunca da DasDas da olacaktır. Şimdiden iyi seyirler dilerim.

(*) Oyunu DasDas Sahnesi’nde 26.12.2023’te izledim.

Oyunun Künyesi
Yazan: Michael Frayn
Yöneten: Noyan Ayturan
Çeviren: Noyan Ayturan
Yönetmen Yardımcısı: Cansın Asarlı
Dramaturji: Melike Saba Akım
Kostüm Tasarımı: İrem Dilaver
Işık Tasarımı: Ayşe Sedef Ayter
Müzik: Çağrı Beklen
Afiş Tasarımı: Emre Yunusoğlu – Cansın Asarlı
Oyun Fotoğrafları: Emre Yunusoğlu
Reji Asistanı: Sera Armağan
Danışman: Ferdi Çetin
Oyuncular: Umut Beşkırma, Yaman Ceri, Burcu Ger
Topluluk: Hausbühne
Tür: Deneysel
Seanslar
Afiş
bilge az
bilge az
1987 Eskişehir doğumlu, çocukluk ve gençlik yıllarını Kuşadası’nda geçirdikten sonra eğitimi için İstanbul’a yerleşerek Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü’nde okudu. Kişisel sergilerinin yanı sıra çeşitli sergilerde yer aldı. Şu anda eğitim hayatına Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Programı Dram Yazarlığı ve Dramaturgi bölümünde devam etmektedir. Kendi imkanlarıyla öykü, oyun, eleştiri yazmaktadır. Tekperde internet tiyatro gazetesinde ve aylık matbu basılan bir tiyatro dergisinde tiyatro oyunu incelemeleri yapmaktadır. Çoğunluğu kendi başından geçen anıları öyküleştirdiği ilk öykü kitabı “Cuma Gecesi Semti” eğitim gördüğü bölümde ödev olarak kendisinden istenilen otobiyografileri, biyografi değil öykü olarak yazması ile oluşmuştur. Elinde biriken ödev niteliğindeki bu öyküleri yazdığı diğer öykülerle birleştirmiştir. Şimdi de öykü yarışmaları için hazırladığı öyküleri ve internette yayınladığı öyküleri kitaplaştırmak üzere biriktirmektedir.

içerik ekle

sitemizde yayınlanmasını istediğin haber, eleştiri ve değerlendirme yazılarını kolaylıkla yayınlayabilirsin

benzerler

Yorumlar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Okunası yazılar

E-Posta Bülteni Kaydı

Size sitemiz ve tiyatrolar ile ilgili haberler göndermek istiyoruz